Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1047
Bağımlılık
Sosyal Kaygı İnternet Bağımlılığını Tetikliyor
Araştırmalar, ergen ve gençlerde sosyal kaygı ve utangaçlığın internet bağımlılığını artıran bir faktör olduğunu ortaya koyuyor. Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Çocuk-Ergen Çalışma Grubu Koordinatörü, Klinik Psikolog Sena Dönmez Özdemir konuyla ilgili araştırmaları paylaşarak sorularımızı yanıtladı.
Ergen ve gençlerde utangaçlık gibi kişisel özellikler ve sosyal kaygı internet bağımlılığına neden olabilir mi?
Öncelikle sosyal kaygının ne olduğundan bahsetmek doğru olacaktır. Sosyal kaygıyı, diğer insanlarla etkileşim gerektiren toplumsal durumlarda ortaya çıkan yoğun kaygı durumu olarak tanımlıyoruz. Kişi, insanlar tarafından olumsuz değerlendirileceğinden, küçük düşeceğinden veya yaşadığı yoğun kaygının diğerleri tarafından anlaşılacağından korkar. Sosyal kaygı yaşayanların kişisel özelliklerine bakıldığında, bu duruma oldukça sık biçimde utangaçlığın da eşlik ettiği görülür. Yani kişiler, diğer insanlarla gerçek bir etkileşimi gerektiren herhangi bir durumda korku, kaygı ve utanç duygularını oldukça yoğun bir biçimde yaşarlar. Elbette, söz konusu durum ergenlik döneminde olduğunda işler daha da karmaşık hale gelir. Çünkü ergenlik dönemi, kişinin yoğun fiziksel ve ruhsal değişimler yaşadığı, zaman zaman bunlardan utandığı, duygusal dalgalanmalar hissettiği ve duygularını düzenlemekte zorlandığı, toplumsal ortamlardan izole olma ihtiyacı duyduğu ve toplumda kendisini tam olarak nasıl ifade etmesi gerektiğini henüz keşfetme aşamasında olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla, hem ergenlik döneminde olan, hem de sosyal kaygıyı deneyimleyen birisi için yaşadıklarını taşıması epey zorlaşabilir ve genç, zaman içerisinde bahsedilen zor duyguları deneyimlememek adına gerçek toplumsal deneyimlerden kaçınmaya başlayabilir. Öte yandan, insan sosyal bir varlıktır ve ötekilerle iletişime girmek, sosyalleşmek, ilişkiler kurmak oldukça temel bir ihtiyaçtır. Toplumsal ortamlardan uzaklaşan genç için internet, “bağlantıda kaldığını” hissettiren bir araç olabilir ve doğal olarak gerçek dünyada sosyalleşmekte güçlük çeken bir genç için sanal ortam çok daha tercih edilir bir yer haline gelebilir. Bununla birlikte, yapılan araştırmalar yoğun internet kullanımının duygu durumunda sahte bir iyilik hali yarattığını ortaya koyuyor. Ergenlik dönemindeki genç, yaşadığı yoğun korku ve kaygıyı yatıştırmak için interneti bir baş etme aracı olarak kullanabilir. Sonuç olarak, duygularını düzenlemekte zorlanan, sosyal ortamlarda korku ve kaygı deneyimleyen genç için, yatıştırıcı işlev gören, sosyalleşme hissi yaratan ve ona diğerleriyle bağlantıda kaldığını hissettiren internet, bağımlılığa neden olabilir.
Çocuğumuzun bağımlı olduğunu nereden anlarız? Kaç saat internette vakit geçirirse bağımlı olarak adlandırılır?
İnternet kullanımının sorunlu olup olmadığını anlamak için kullanımı birkaç aşamada inceleyebiliriz: ihtiyaç için internet kullanımı, sık ve düzenli kullanım, sorunlu internet kullanımı ve internet bağımlılığı. Kişilerin sadece gerekli ve zorunlu olduğu durumlarda internet kullanması, ihtiyaç için internet kullanımıdır. Bu durum internet kullanımın ilk aşamasıdır. İkinci aşama olan sık ve düzenli kullanım, kişinin boş zamanlarını internet ile geçirmesi ve bunu bir eğlence aracı olarak görmesidir. Bir sonraki aşama, sorunlu internet kullanımıdır. Bu aşamada kişi artık interneti hayatında sorun yaratacak derecede kullanmaya başlamıştır. Bunu, internet kötüye kullanımı olarak da adlandırabiliriz ve bağımlılık aşamasından bir önceki dönemdir. Durumu bağımlılık olarak adlandırabilmemiz için ise, kişinin bazı kriterleri karşılaması gerekir. Bunlar; kişinin zihninin sürekli internetle meşgul olması, internet bağlantısı olmadığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması, internette geçirdiği sürenin gün geçtikçe artması ve internet başında geçirdiği vaktin kişiye yeterli gelmemesi, kullanımını kontrol edememesi, fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak olumsuz etkilerine rağmen yoğun internet kullanmaya devam etmesi, internet dışındaki ilgi alanlarını kaybetmesi, duygu durumunu düzenlemek veya rahatlamak için internet kullanması, internet kullanımı konusunda yakınlarına yalan söylemesi ve internet kullanımı nedeniyle önemli ilişkiler, iş ya da eğitim fırsatlarını kaçırması şeklinde sıralanabilir. Saydığım kriterlerin beş veya daha fazlasına sahip olması, kişinin internet bağımlılığı olabileceği konusunda ciddi işaretlerdir.
Utangaç veya sosyal kaygı bozukluğu olan genç ve ergenler, sanal ortamda kendilerini daha rahat ifade edebildikleri için mi internet bağımlılığına yatkın hale geliyorlar?
Biraz önce de bahsettiğim gibi, sosyal kaygı bozukluğu olan genç ve ergenler, gerçek insan etkileşimleri yerine sanal ortamlardaki etkileşimleri tercih etmeye meyillidirler. Çünkü, gerçek insan etkileşimi kurarken heyecanlanan, sesi titreyen, mahçup olacağından korkan, utanan genç için sanal ortamda böyle bir tehdit yoktur. Orada anonim bir kimlik içerisinde kendisini istediği gibi ortaya koyabilir ve tanımlayabilir. Sosyal hayatta yaşadığı iletişim güçlüğü gençte başarısızlık hissine sebep olurken veya kaygı sebebiyle sosyal ortamlarda kendini ifade etmekte güçlük çekerken, internet ortamında özgürce sosyalleşebilmek gencin anonim bir başarı hissine erişmesini sağlar. Dolayısıyla, gerçekte yapması çok zorken genç bu yolla arkadaş çevresi edinir, sohbet eder, sevildiğini hisseder ve “var olabilir”. Bütün bu deneyimler gencin haz almasına, bir şeyleri başarıyormuş gibi hissetmesine neden olur. Sonucunda ise internet, kullandıkça genci ödüllendiren pekiştirici bir işlev görmeye başlar. Genç bir noktada, tekrar tekrar haz almak ve başarma hissine erişmek için internete bağlanma ihtiyacı hissetmeye başlar. Bağımlılığın başladığı ve geliştiği yer tam olarak burasıdır. İnternet gençlerin hayata tutunduklarını hissettikleri ve bu yüzden de kullanmaya ihtiyaç duydukları bir yerken, bağımlılık geliştikten sonra gençlerin hayattan daha da kopmalarına neden olan bir işlev görmeye başlar. Genç zamanla kendisini, sosyalleşmek ve var olmak için daha çok internete bağlandığı ama bunu yaptıkça sosyalleşmekten ve var olmaktan daha da uzaklaştığı bir kısır döngünün içinde bulur.
ZAMAN KAVRAMINI YİTİRİYORLAR
Sosyal kaygı bozukluğuyla gelişen internet bağımlılığı kısır döngüsünde, sosyal hayattan iyice kopan ergenlerin kişisel gelişimlerinin de kısıtlanma ihtimali hakkında neler söylersiniz?
Elbette, bu ciddi ve önemli bir risk. Ergenler kişisel gelişimleri için belki de en önemli dönemleri sanal ortamlarda geçirdiklerinde, deneyimleyebilme ihtimalleri olan birçok gerçek deneyimi de kaçırıyorlar. Bu durum ise gençlerin fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde tamamlanabilmesinin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Aynı zamanda, gençlerin eğitim hayatında da başarısızlıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Yoğun internet kullanımının beyin üzerinde ciddi değişikliklere sebep olduğunu düşünürsek, beynin gelişim sürecinde olduğu ergenlik döneminde bu değişiklikler daha olumsuz sonuçlar doğurabilir.
“AİLE KAYGIYI FARK EDERSE BAĞIMLILIĞIN ÖNÜNE GEÇEBİLİR”
Utangaçlık ve sosyal kaygı nedeniyle oluşabilecek internet bağımlılığını engellemek için ebeveynlere düşen görevler nelerdir?
Ailelerinden yeterince ilgi ve destek göremeyen ve aileleri ile problem yaşayan gençler, kendilerini sanal dünyada tanımlamaya ve var etmeye çalışıyorlar. Aslında, ailelere düşen en önemli görev, çocuklarını iyi gözlemlemek, çocuklarıyla iletişimi sıkı tutmak ve yaşadığı zorlukları takip etmek. Sosyal kaygıya bağlı internet bağımlılığı, gencin sosyal ortamlarda kendini ifade etmek konusunda zorlanmaya başlamasıyla birlikte, internetin konforlu iletişimine sığınmasıyla ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, internet bağımlılığı gelişmeden önce aile sosyal kaygıyı fark edip, gencin kaygısına yönelik bir destek almasını sağlarsa birçok sorunu önlemiş olur. Bununla birlikte, sosyal kaygı problemi yaşayan gençler, kendilerini ifade etmekte güçlük yaşayabilirler. Duygularını ifade etmekte ve aile içindeki problemlerinin dışa vurumu gibi konularda zorluk yaşayan gençler, bağımlı davranışlar geliştirmeye daha meyillidir. Bu nedenle, ailenin bu noktada destekleyici olması, gence duygularını ifade etmesi ve tanımlamasında yardımcı olması da oldukça önemlidir. Ayrıca, ailelerin internet erişimini kısıtlamamasının veya kural koymamasının gencin internete bağımlı hale gelmesinde oldukça etkili olduğunu biliyoruz. İnternet bağımlılığı, aşamalı olarak gelişen bir süreçtir; kişi birdenbire bağımlılık geliştirmez. Dolayısıyla, aileler çocuklarının internette her zamankinden fazla vakit geçirmeye başladığını fark ettiklerinde yapmaları gereken en önemli şey, sağlıklı sınırlar oluşturmaktır. Evde internet kullanımıyla ilgili bazı sınırlandırılmaların getirilmesi ve bunlar konusunda net olunması, kuralların esnetilmemesi, iki ebeveynin de aynı tutarlılıkla bu kuralları uygulamayı sürdürmesi çok önemlidir.
Türkiye’de de internet bağımlılığı tedavisi yapıldığını biliyoruz. Utangaçlık ve sosyal kaygıya bağlı internet bağımlılığı için nasıl bir tedavi yolu izleniyor?
İnternet bağımlılığı geliştikten sonra, gençle çalışılması gereken iki ana alan ortaya çıkıyor: bağımlılık ve sosyal kaygı. Her ne kadar internet bağımlılığı, sosyal kaygıyla bağlantılı olarak ortaya çıkmış olsa da bazen bağımlılığı kontrol etmesi çok daha güç bir hale gelebiliyor. Bu nedenle, tedavide hem genç hem de aileyle birlikte çalışmak ve iki tarafın da değişimini sağlamak oldukça önemli oluyor. Genç ile kaygısını fark etmesi ve yatıştırabilmesi, duygularını tanıması, ifade etmesi ve düzenleyebilmesi, sağlıklı iletişim kurma yolları gibi kaygıyla alakalı konular çalışılırken; aynı zamanda bağımlılık kavramı, internet kullanımını kontrol etme, internet kullanımının beyin üzerindeki etkisi gibi bağımlılığa dair çalışmalar yapılıyor. Aileyle ise çatışma çözme ve iletişim becerilerinin güçlendirilmesi, gence sağlıklı sınırlar koyulması ve yaşına uygun sorumluluklar verilmesi üzerine çalışmalar yapılıyor. Bazen psikoterapi sürecinin yanında tıbbi destek ihtiyacı da doğabiliyor ve bir psikiyatrist desteği de alınıyor. Sosyal kaygıya bağlı internet bağımlılığının tedavisinde varılmak istenen yer, gencin duygularını tanıdığı ve sağlıklı bir şekilde ifade edebildiği, kaygısını yatıştırabildiği, internet kullanımını kontrol edebildiği; ailenin ise, gencin ihtiyaçlarını fark edip onunla sağlıklı iletişim kurabildiği ve sağlıklı sınırlar koyabildiği bir yere gelmesini sağlamaktır. Bu amaçla, Yeşilay Danışmanlık Merkezlerimizde, 12 yaş ve üstü genç ve ailelerine internet bağımlılığı alanında psikoterapi ve danışmanlık hizmeti sağlıyoruz. 12 yaş altında internet bağımlılığı problemi yaşayan çocukların ise ailelerine danışmanlık hizmeti sunuyoruz.
“ARAŞTIRMALAR İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE SOSYAL KAYGI ARASINDAKİ İLİŞKİYİ DOĞRULUYOR”
İnternet bağımlılığı ve sosyal kaygı arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilecek araştırmalar yapılıyor mu? Bu konuda bizimle paylaşabileceğiniz örnekler var mı?
Araştırmalar, internet bağımlılığı ve sosyal kaygı arasında oldukça kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda hem Türkiye’de hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılmış birçok araştırma var. Türkiye’de, Akboğa ve Gürgan tarafından 2019 yılında, lise ve üniversite öğrencilerinde sosyal kaygı ve internet bağımlılığı arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılan bir araştırmanın sonucunda, internet bağımlılığının sosyal kaygı bozukluğu ile pozitif, yaşam doyumu ile negatif yönlü anlamlı bir ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir. Zorbaz ve Dost tarafından 2013 yılında lise öğrencileriyle yapılan bir araştırmada ise, lise öğrencilerinin problemli internet kullanımıyla sosyal kaygının ilişkili olduğu bulunmuştur. Araştırma sonuçları, gençlerin sorunlu internet kullanımında "olumsuz değerlendirilme korkusu", "genel durumlarda sosyal kaçınma", "genel durumlarda huzursuzluk duyma" gibi durumların önemli oranda etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Amerika, İspanya, Hindistan, Çin, İran ve İsrail gibi birçok ülkede yapılan araştırmalar da sorunlu internet kullanımı, internet bağımlılığı ve sosyal kaygı arasında olumlu yönlü anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır.
SENA DÖNMEZ ÖZDEMİR KİMDİR?
Sena Dönmez Özdemir, klinik psikolog ve psikoterapisttir. 2016 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuştur. 2019 yılında, yine aynı üniversitenin Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı’ndan mezun olarak klinik psikoloji uzmanlığını almıştır. Bununla birlikte Varoluşçu Akademide Temel ve İleri Varoluşçu Analiz eğitimlerini tamamlamıştır. 2019 yılından itibaren Yeşilay Danışmanlık Merkezinde alkol, madde, kumar ve internet bağımlılığı alanlarında çocuk-ergen ve yetişkin grupla psikoterapi çalışmalarını yürütmektedir. YEDAM Çocuk-Ergen Çalışma Grubu’nun koordinatörüdür. Travma, ilişkisel sorunlar, psikolojik kökenli bedensel hastalıklar, kayıp ve yas süreçleri, madde kullanım bozuklukları ve davranışsal bağımlılıklar ilgilendiği çalışma alanlarıdır.