Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1075
Bağımlılık
Bağımlı Bireylere Doğru Yaklaşım Nasıl Olmalı?
Bağımlı bireylerin ruh sağlıklarının iyileştirilmesi ve korunması noktasında ailenin ve çevrenin izlemesi gereken tutumları ve doğru yaklaşım yöntemlerini YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi) Uzmanı Psikolog Teslime Merve Öztürk Patur ile konuştuk.
Bağımlılığın arkasında yatan faktörlerden biri de bağımlılığa eklenmiş ya da bağımlılığın eklendiği başka bir psikiyatrik bozukluğun olması. Koruyucu ruh sağlığı ihtiyacı olan bir birey olmak ve aynı zamanda bağımlı olmak zorlayıcı bir durum. Bu durumda olan bağımlı bireylere nasıl davranmalıyız? Ailenin, çevrenin ve devletin tutumu ne şekilde olmalı? Konu ile ilgili sorularımızın cevaplarını YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi) Uzmanı Psikolog Teslime Merve Öztürk Patur’dan aldık.
Madde bağımlılığı kişinin tüm hayatını, aile, arkadaşlık, sosyal ilişkilerini kısacası hayat kalitesini olumsuz etkileyen zor bir durum. Bağımlılığın oluşmasında koruyucu ruh sağlığı çalışmaları nasıl bir etkiye sahip?
Bağımlılığın nedeni olarak tek bir etkenden söz etmek doğru olmayabilir. Bağımlılığın pek çok risk etmeni vardır. Bu riskleri en az düzeye indirmek ya da bağımlılığı önlemek adına, koruyucu etkenler özellikle de ruh sağlığının güçlenmesi önem arz ediyor. Ruh sağlığı kelimesini kısaca açıklamak gerekirse, “Kişinin kendisi ve diğer insanlarla uyum ve denge içinde olmasıdır.” diyebiliriz. Bu uyumu ve dengeyi sağlamak ve ruhsal hastalıkların önlenmesi için risk faktörlerinin belirlenmesi, erken teşhis ve tedavi, bilgilendirme, eğitim, rehabilitasyon gibi alanlarda ruh sağlığı politikalarının oluşturulması halk sağlığı açısından gereklidir.
BAĞIMLILIK VE PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR BİR ARADA SEYREDEBİLİYOR
Bağımlılık ve ruh sağlığı konusu doğrudan ilişkili midir? Örneklerle açıklamanızı rica ederiz.
Ruh sağlığı, bireyin kendi yeteneklerinin farkına vardığı, yaşamın normal gerginlikleriyle başa çıkabildiği, üretken ve verimli bir şekilde çalışabildiği ve içinde yaşadığı topluma katkıda bulunabildiği bir iyilik hâlidir. Koruyucu ruh sağlığı ise, ruhsal hastalığın başlamasındaki riskleri azaltmayı, başlamasını önlemeyi ve hastalığın kişi üzerindeki etkisini azaltmayı amaçlıyor. Bağımlılığa baktığımızda, en genel tanımıyla, kişinin kullandığı bir nesne veya bir eylem üzerinde kontrolü kaybetmesi ve onsuz yaşamını devam ettirememeye başlaması olarak tanımlanabilir ve bireyleri fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan ciddi şekilde etkileyen bir problemdir. Dolayısıyla, tüm bu tanımları ele aldığımızda, bağımlılık ve ruh sağlığının ilişkili olduğunu söyleyebiliyoruz. Bağımlılık ve psikiyatrik bozukluklar bir arada seyredebiliyor. Ruhsal bozukluğu olan bireyler bağımlılık türlerine yönelebildiği gibi, bağımlı kişilerde de ruhsal bozukluklar gelişebiliyor. Yapılan bir araştırmada, madde kullanım problemi olan bireylerde, eş zamanlı olarak ruhsal problemlerin yaygın olarak görüldüğü bildirilmiştir. Ruhsal bozuklukların bağımlılık ile beraber görülmesi ise, hastalığın seyrini olumsuz etkiliyor ve bu yüzden de komorbitenin yani eşlik eden hastalığın tanılanması ve ele alınması önem taşıyor. Yapılan epidemiyolojik ve klinik çalışmalara göre, bağımlılık ile birlikte psikiyatrik bozukluk görülme riskinin normal popülasyona göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Alkol ve madde kullanım bozukluğu olan hastalarda, diğer bir psikiyatrik bozukluğun eşlik etme oranı yüzde 37 olarak bulunmuştur. Bağımlı kişilerde komorbidite tanıya göre tedavi yaklaşımları, hastaneye başvuru süresi, tedavi uyumu farklılaşabiliyor. Dikkat edilmesi gereken bir nokta ise, alkol ve madde bağımlısı olan kişilerin üçte birinden fazlasının başlangıç görüşmesinde, olası psikiyatrik bozukluğu bildirmemeleridir. Koruyucu ruh sağlığı için, komorbiditenin teşhisi ve uygun tedavinin başlanması önemlidir.
AKTİF DİNLENME VE EMPATİK YAKLAŞIMIN ÖNEMİ
Koruyucu ruh sağlığı hizmeti ihtiyacı olan bağımlı bireylere yaklaşım nasıl olmalı?
Koruyucu ruh sağlığı denildiğinde, üç düzeyde korumadan bahsediyoruz. Birincil koruma, ruhsal hastalıkların ortaya çıkmadan önlenmesini hedeflemek. İkincil koruma, hastalığının erken teşhis ve tedavisine odaklanıp hastalığın süresini kısaltmayı amaçlıyor. Üçüncül koruma ise, kişilerin topluma uyum süreci ve rehabilitasyon çalışmalarına odaklanıyor. Bağımlılık geliştiyse, bu durumda ikincil korumayla kişilerin tedavi sürecine en hızlı şekilde dahil olması, hastalığın kişi üzerinden etkisinin azaltılması öncelikli hâle geliyor. Bu aşamada hastanın öyküsünü dinlemek, tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi ve uygulanması, bağımlılık ve psikiyatrik rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirici yaklaşımlar, gelişebilecek akut ruh sağlığı sorunlarında kriz planlarının yapılması, kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda başvurabileceği kurum ve kuruluşların tanıtılması yapılan çalışmalardır. Bağımlı kişileri aktif dinleme, empatik yaklaşma ve ihtiyaçlarını belirleme dikkat edilmesi gereken yaklaşımlar arasında yer alıyor. Bu aşamadan sonra üçüncül koruma başlıyor. Üçüncül koruma, bağımlı kişilerin topluma uyumunu ve rehabilitasyon çalışmalarını kapsıyor. Bu aşamada ise, kişilerin ihtiyaç ve hedeflerinin doğru bir şekilde belirlenmesi, kayma yaşamaması için risklerin minimum düzeye indirgenmesi önemlidir.
BAĞIMLILIK BİR AİLE HASTALIĞI
Koruyucu ruh sağlığı hizmeti ihtiyacı olan bağımlı bireylerle ilişkilerinde ailelerin sıklıkla yaptığı hatalar nelerdir?
Aile üyelerinin bağımlı kişiye karşı tutum ve davranışları, tedavinin seyrini etkileyebildiği gibi, kişinin bağımlılık örüntüsünü devam ettirmesi de aile ilişkilerini etkileyebiliyor. Sadece kişi değil tüm aile üyeleri bu hastalığın bir parçası oluyor. Tüm bu nedenlerden dolayı, araştırmalar bağımlılığın bir “aile hastalığı” olduğunu söylüyor. Sadece bağımlı kişilerin değil, ailelerinin de destek alması gerekiyor ve bağımlı bireye yönelik davranış değişikliği ile sürece olumlu katkı sağlanabiliyor. Ne yazık ki bu süreçte, bağımlı bireyler ve aileleri sıklıkla; aile içi şiddet olaylarında artma, eşler arasında anlaşmazlıklar ya da evliliğin devam etmemesi ve aile yaşamının bozulması gibi zorluklarla karşılaşabiliyor. Tüm bu zor durumlar, hem aileyi hem de bağımlı kişinin sürecini olumsuz etkileyebiliyor. Bunun önüne geçmek için, ailenin de tedavi sürecine dahil olması önem arz ediyor. Bağımlı kişinin güvenebileceği yakınıyla sıcak ilişki kurması, ruhsal yapının sağlıklı bir gelişim izlemesi için temeldir. Kişiler güçlü bir destek alabilmişse, karşılaştığı zorluklara dayanma gücü de daha fazla oluyor. Aile bağlarının güçlü olması, aile içi iletişimin iyi olması, kişileri baskılara ve toplumdan kaynaklanan risk etkenlerine karşı koruyor. Ailelerin ilk olarak “bağımlılık” kavramını tanımaları ve tedavi süreçleri hakkında bilgi sahibi olmaları önemli. Yapılan bir çalışmada, bağımlı kişilere ve ailelerine psikoeğitim çalışmaları ile hastalığın biyopsikososyal boyutları hakkında bilgi verilmiş ve bu psikoeğitim çalışmalarının bağımlı kişiler ve ailelerinin olumlu değişim ve gelişimini destekleyerek güçlenmelerine katkı sağladığı bulgularına ulaşılmıştır. Bu bilgilerle ailelerin aklındaki sorular cevap bulmuş oluyor ve belirsizliklerin önüne geçiliyor. Böylece, aileler hem bağımlılığı iyi tanıyabiliyor hem de bağımlı kişinin sürecine olumlu katkı sağlayabiliyor.
Bağımlı bireylerde sosyal ilişkilerde bozulma, zamanla kendini geri çekme gibi durumlar olabiliyor. Bu noktada, bireyin sosyal çevresine ne gibi görevler düşüyor?
Bağımlılığın başlangıç evresinde çok fazla fark edilmezken, ilerleyen süreçlerde bağımlı bireylerin sosyal ilişkilerinde bozulmalar başlayabiliyor. Çaresizlik ve yetersizlik duyguları yaşayan bağımlılar toplumdan kendilerini soyutlayarak yalnızlaşabiliyor. Madde bağımlısı olan ve olmayan bireylerle yapılan bir araştırma, madde bağımlısı bireylerde yalnızlık hissinin madde bağımlısı olmayanlara kıyasla daha güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra, bağımlı kişilerin sosyal dışlanma açısından yüksek riskli gruplar arasında olduğu ifade ediliyor. Bağımlı kişilerin yaşadığı bu ayrımcılık ve damgalanma, kişinin toplumdan uzaklaşmasına ve kişiler arası ilişkilerde çatışmalar yaşamasına neden oluyor. Bağımlı kişi bu sosyal sorunlarla başa çıkabilmek için tekrar alkol, madde ya da davranışsal bağımlılık türlerine yönelerek kısır döngü içerisine girebiliyor. Bu nedenle, bağımlı kişiyi bulunduğu sosyal çevreye göre değerlendirmek, sorunlarının çözülmesinde ve işlevselliğinin artırılmasında bağımlı kişi-çevre ilişkisinin geliştirilmesi ve kişinin etkileşimde bulunduğu çevresel sistemlerde değişiklik yapılması hayati önem taşıyor. Bağımlı kişilerin damgalanmaması, ayrımcılığa maruz kalmaması, kişisel hak ve hürriyetinin ihlal edilmemesi için bu alanda yapılacak her türlü düzenlemede evrensel insan hakları normlarına dikkat edilmesi gerekiyor.
“BİLİNÇLENDİRMEDE EN ETKİLİ YOL PSİKOEĞİTİMDİR”
Koruyucu ruh sağlığı hizmeti ihtiyacı olan bağımlı bireyler konusunda sosyal hayattaki diğer bireyleri bilinçlendirmek için ne gibi çalışmalar yapılabilir?
Sosyal hayattaki diğer bireyleri bilinçlendirmenin en etkili yolu psikoeğitimdir diyebiliriz. Hem bağımlı kişilere hem ailesine hem de sosyal çevresine yönelik bağımlılık, hastalığın seyri, tedavisi, rehabilitasyon süreçleri gibi konularda bilgilendirici yaklaşım, tedavi sürecini kolaylaştırıyor. Yapılan bir çalışma, kişilere psikoeğitim verildikten sonra hastalıklarına ilişkin iç görü ve farkındalık kazandıklarını, öz bakım ve iletişim becerilerinde gelişim olduğunu gösteriyor. Bu veri, aynı zamanda eğitimlerin tedavinin psikososyal boyutunu güçlendirdiğini de gösteriyor. Yine buna benzer olumlu gelişmeleri ailelere yapılan psikoeğitimlerde de görebiliyoruz. Başka bir çalışmadan bahsedersek, ruhsal hastalıklara bakım veren kişiler üzerindeki tükenmişlik etkisi ve hasta bireylerin hastalıklarına ve ilaç kullanımına bağlı olarak uzun süreli hafızalarının durumu göz önünde bulundurulduğunda, psikoeğitimlerin olumlu etkisi olduğu görülüyor. Kişilerarası etkileşimi ve güçlendirmeyi sağlayabilmesi için belirli periyodlarla psikoeğitimlerin tekrarlanmasının çok iyi olacağını belirtmek istiyorum. Diğer bir etkili yol ise, multidisipliner bir yaklaşımdır. Önleyici, koruyucu, müdahalede bulunan ve kişinin toplumla bütünleşmesini sağlayan yaklaşımlar, hem kişiyi hem de sosyal çevresini bilinçlendirmek için önemlidir.
Koruyucu ruh sağlığı hizmeti ihtiyacı olan bağımlı bireyler konusunda devlete düşen görevler nelerdir?
Bağımlılıkla mücadele ve ruh sağlığının korunması için mücadele etmek, tek bir kurumdan ziyade çok yönlü çalışma gerektiriyor. Bu çalışmalar doğrultusunda geliştirilecek politikalar ve çalışmalar, bağımlılıkta koruyucu ruh sağlığı mücadelesinin önemli bir noktaya gelmesi açısından önem taşıyor. Politikalarının tüm aşamaları sadece tek bir kuruma ve perspektife dayalı olarak değil, çok sektörlü ve çok yönlü bakış açılarını da içeren kapsamlı bir yaklaşımla belirlenebilir. Bu politika süreçlerine sağlık, sosyal, hukuk, özel sektör, kamu, sivil toplum ve medya gibi alanlardan farklı katılımlar, sonuç odaklı stratejilerin geliştirilmesi için kritik önem arz ediyor. Yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutta tüm kamu ya da özel kurum ve kuruluşların, devletlerarası teşkilatlara kadar koruyucu ruh sağlığı çalışmalarına, bağımlılığı önleyici ve tedavi edici çalışmalara katılması çok yönlü iş birliklerinin geliştirilmesi ve uygulanması sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayacaktır.
“HASTALAR TOPLUM İÇİNDE TEDAVİ EDİLMELİ”
Koruyucu ruh sağlığı hizmeti ihtiyacı olan bağımlı bireylerin tedavisi konusunda diğer ülkelerin yaklaşımı nedir?
Her ülkenin sağlık sistemi, sosyal refah sistemi ve bu iki büyük sistemin parçası olan ruh sağlığı hizmetlerinin yapısı, o ülkenin siyasi yapısının ve kurumsal tarihinin bir sonucu olarak farklı biçimlerde oluşmuştur. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunda, düşük gelirli ülkelerde ruh sağlığı politikalarının yüksek gelirli ülke politikalarına oranla daha düşük olduğu belirtiliyor. Dünya Sağlık Örgütü Genel Kurulu, ruh sağlığının güçlendirilmesiyle ilgili birçok kararında, üye devletleri ruhsal hastalıkları önlemek ve ruh sağlığını güçlendirmek için adımlar atmaya çağırmış ve uygun stratejiler hakkında bilgi vermek ve rehberlik sağlamak için adımlar atmasını talep etmiştir. Geçmişe bakıldığında ise, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Batı Avrupa ülkelerinde güçlenen ruh sağlığı çalışmaları olduğunu biliyoruz. En önemli çalışmalardan biri, hastaların toplum içerisinde tedavi edilmesi görüşünün ortaya çıkmasıdır. Avrupa ülkelerinin birçoğu, toplum temelli model çerçevesinde politikaları devam ettiriyor. Ülkelerin hemen hepsinde, ruh sağlığı hastalarına yaşadığı çevrede hizmet sunacak kurumlar oluşturulmuştur. Hem önleyici hem de müdahale edici çalışmalar yürütülmeye devam ediyor. İngiltere örneğine baktığımızda, meslek gruplarının bir araya gelmesiyle “Toplum Ruh Sağlığı Ekipleri” oluşturulduğunu, ekip içerisinde sıkı bir ağın kurulduğunu ve sosyal hizmetlerde yaşanan iyileşmeyle birlikte, toplum ruh sağlığı hizmetlerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal iyilik hallerine uygun politikalarla yürütüldüğünü görüyoruz. Hollanda örneğine baktığımızda ise, psikiyatri hastalarının eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerine öncelik verildiğini biliyoruz. Ülkede aynı zamanda, ciddi psikiyatrik bozukluğu olan hastaların barınmaları için korunaklı barınma hizmetleri de sunuluyor. Bu ülkeler gibi, ABD, Japonya, Finlandiya, İtalya, Türkiye gibi ülkeler başta olmak üzere birçok ülke, ruh sağlığı yasaları oluşturmakta ve çalışmalar etkin bir şekilde sürdürülmektedir.
UZMAN PSİKOLOG TESLİME MERVE ÖZTÜRK PATUR KİMDİR?
2016 yılında Melikşah Üniversitesi Psikoloji lisans bölümünden, 2019 yılında ise Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon yüksek lisans bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans tezinde, “Yatan hastalarda yeme tutumunu depresyon, psikoz ve alkol ve madde kullanım bozukluğu” açısından inceledi. 2020 yılından bu yana Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nde, uzman psikolog olarak çalışan Patur; tütün, alkol, madde, internet ve kumar bağımlılığı alanlarında çocuk ergen ve yetişkin alanında psikolojik destek sağlamaktadır. Teslime Merve Öztürk Patur aynı zamanda, Yeşilay bünyesinde olan Az Bilinen Maddeler Çalışma Grubu’nda yer almaktadır.