Çocuklarımıza zaman ayıralım! - page 77

yesilay.org.tr
75
sese ihtiyaç duyuyorduk haliyle. O an, iş yerinde beraber
çalıştığım görme engelli arkadaşımı bir nebze anlamaya
başladım. Platform içerisinde öncelikle sokakta yürüme,
parkta banklarda oturup kuşların sesini dinleme, çakıl taş-
larını basarak geçme turu vardı, fakat hiç kullanmadığım be-
yaz baston ile bu mümkün olmamakla beraber sürekli grup
arkadaşlarıma çarpıyordum, tabi onlar da bana… Ardından
nazikçe özür dileyerek geziye devam ediyorduk. Rehberimiz
o kadar sahaya hakimdi ki, gözlerinde lazerli bir gözlük olup
her yeri gördüğünü düşünmekte idim. Gezi gerçekten zordu.
Karanlığa alışmak diye bir şey yoktu, çünkü ışık yoktu. Bu
sebepten dolayı diğer duyularımız harekete geçmişti.
Park gezisinin ardından kentin kalabalık meydanlarında
bulduk kendimizi; kırmızı ışıkta durma ve karşıya geçme
gibi mesela. Ardından gündelik hayatta daima yaptığımız
gibi tramvaya bindik. Ama bu biniş, her gün görüp otur-
duğumuz koltuklardan farklı. Önce oturma yerini bulmak
için dokunmaya başlıyorsun, oturacağın yeri seçip otu-
ruyorsun. Ellerinle camı, koltuk kenarlarını hissediyorsun.
Fakat daha önceden görerek deneyim sahibi olduğum
için gözlerimin önüne renkleri gelmekteydi. O zaman iş
arkadaşımın neden herşeyi detaylı dokunuşlarla inceledi-
ğini anladım. Ardından çarşıya gidiyoruz; havucu, limonu,
patatesi dokunarak görüyoruz. Bazı bilemediğimiz şeyleri
ise koklayarak tanımaya çalışıyoruz. Görmeyi bilen biri
için elbette kolaydı sebzeleri tanımak.
Braille alfabesi, görme engelliler
için yapılmış film…
Çarşı gezisi ardından, bu kez uçağa biniyoruz. Bu arada
rehberimizin saha hakimiyetini hayranlık ile dinlemekteyim.
Karanlıkta çarpa çarpa, duvarlara dokuna dokuna uçağa
biniyoruz. Öncelikle kendimize bir koltuk bulup, kemerleri-
mizi bağlamaya çalışıyoruz. Ardından gezimizi bir misafirlik
ile devam ettiriyor ve görme engelliler için betimlenmiş
bir sinema filmi kesiti dinliyoruz, biraz sohbet ediyoruz.
Filmin ardından Braille alfabesine dokunuyor ve kendi baş
harflerimizi bulmaya çalışıyoruz, sonra karanlıkta gündelik
kullandığımız harf ile yazı yazmaya çalışıyoruz. Gezinin son
bölümünde ise bir cafeye girip bir şeyler yiyoruz, parasını
ödüyoruz ve rehberimiz paranın üstünü karanlıkta, doğru bir
şekilde iade ediyor. Bu elbette şaşırtıcı idi.
Bu gezi 90 dakika sürmüştü ve inanın zaman kavramı
manasını yitirmişti o süre zarfında. İlk başlarda aradığımız o
tanıdık ses hissi, bir süre sonra kendimize güven vermişti.
Rehberimize de sohbet esnasında sorduğum ilk soru görme
engelli olup olmadığıydı. Meğer rehberimiz de yüzde
doksan görme engelliymiş. Paranın üstünü doğru bir
şekilde vermesinin de bir yolu varmış; paraların üzerinde
görme engelliler için dokunarak anlayabilecekleri özel bir
tanımlama yöntemi geliştirmişler.
Hayatımızı görme endeksli yaşadığımızdan diğer
duyularımızıın farkında değiliz
Bu gezide beni en çok etkileyene gelince… Hayatımızı
o kadar çok görme endeksli yaşıyoruz ki çoğu zaman
diğer duyularımızın farkında olmuyoruz. Dokunmaktan
bihaberiz, göz göze gelmekten de. Kuşların sesini en
son ne zaman dinlediniz bilmiyorum ama, o kulaklıkla
dinlediğimiz yüksek sesli müzikler ile duyma yetimizi
de köreltmiş olabiliriz. Görme yerine bakma endeksli
yetişiyoruz.
Bir iyilik yapalım kendimize ve bu sergiyi muhakkak
ziyaret edelim. Gündelik hayat içerisinde kaybet-
tiğimiz hissiyatları bu sergi belki bir nebze olsun
kazandıracaktır bizlere. Bu güzel deneyimi empati
kurmanın somut örneği olarak çocuklar ve genç-
ler de mutlaka ziyaret etmeli.
1...,67,68,69,70,71,72,73,74,75,76 78,79,80,81,82,83,84,85,86,87,...100
Powered by FlippingBook