Çocuklarımıza zaman ayıralım! - page 65

Lise yıllarınızda basın yayın bölümünü çok istemenize
rağmen ailenizin isteğiyle Eczacılık Fakültesi’nde bul-
dunuz kendinizi. Ve sonra yine edebiyat ve tutkunu
olduğunuz yazarlığa döndünüz. Nedir sizin dünyanız-
da edebiyat?
Yazarlığı birmeslek olarak görmüyorumben. Mesleğim
Eczacılık. Edebiyat ve yazarlık ise gönül verilen, önüne
geçilemeyen bambaşka bir tutku. “Yazmadan yaşaya-
mam!” noktasına taşıyabiliyor insanı. Bende olduğu gibi...
İstanbul’da yaşamamanız beni de şaşırttı doğrusu.
İzmir’i sakin diye mi seviyorsunuz? Genel olarak nasıl
bir yaşam tarzınız, nasıl bir dünya görüşünüz var?
Ankara’da doğdum, Diyarbakır’a gelin gittim, İzmir’de
yaşıyorum. Ve Türkiye’nin pek çok ilinde etkinliklere,
kitap fuarlarına katılıyorum. Gittiğim her şehirden
farklı kazanımlarla dönüyorum. Ülkemin her taşı, her
bir insanı aynı değerde benim için.
Yaşam tarzıma gelince... Sadelikten yanayım. Gürül-
tülü patırtılı yaşamlar bana göre değil. İstanbul’a hay-
ranım, ama İzmir’in sakin havası daha iyi geliyor bana.
Yazarlar ve bir şeyler üreten insanlar sükûnete ve
huzura ihtiyaç duyarlar. Benim de aradığım dinginliği
bulduğum şehir İzmir. Bu yüzden buradayım.
Herkese eşit uzaklıkta, herkesle dost
İyimser ve barışçıl bir yapım var. Herkese eşit uzak-
lıkta, herkesle dost... Kitap fuarlarında, saatlerce
süren imza günlerinde, kadın erkek her yaştan, farklı
kesimlerden, farklı eğitim seviyelerinde geniş kitlelerle
kucaklaşmak en büyük mutluluk kaynağım. Sevgiyle,
hoşgörüyle kucaklıyoruz birbirimizi.
“Sevgi” sözcüğü en büyük anahtar! İnsan ayrımı yok
bende! İnsanı, insanın özünü hesapsız ve sınırsızca
seviyorum ben... Geniş bir okur yelpazesine sahip
olmamın sırrı da bu galiba.
Türkiye’de ilk kadın mizah yazarı oldunuz. Halen daha
bunu yaşatmak istiyor musunuz yoksa klasik eser-
lerinizle bilinmek veya bu yolda ilerlemek mi sizi daha
tatmin ediyor?
Mizah, benimçok sevdiğimve kişisel yapımla bire bir
örtüşen bir edebiyat türü. Ancak, yazanın da okuyanın
da farklı görüş açılarına sahip olmasını gerektiriyor.
İlginçtir, Türk insanı gülmekten çok ağlamaya yatkın.
Yaşamın içinden, satır aralarında kendinden bir şeyler
bulabileceği eserleri okumayı tercih ediyor. Klasik ro-
manlarımve öykülerimbu tercihleri karşılamakta. Ama
bu durum, mizah dalında eser vermeyeceğimanlamına
gelmez. Sıranın kendilerine gelmesini bekleyenmizah
öykülerimle, mizah sever okurlarıma ulaşmamyakındır.
“Piraye” şahsım olarak da beni çok etkileyen halen
daha kahramanlarını ve yaşadıklarını unutamadığım
bir kitap. Üniversite bittikten sonra Diyarbakır’a
gitmeniz, orada yaşadıklarınız kitapla örtüşüyor mu?
Piraye’yi nasıl yazdınız, neler hissettiniz yazarken?
Dünya edebiyatında da kabul gören bir gerçeklik var;
yazar, mutlaka kendinden bir şeyler katar eserine. Pi-
raye de benden en çok pay alan kitabım. Ancak Piraye
ben değilim! Tek ortak noktamız, ikimizin de üniversi-
teyi bitirip genç yaşta Diyarbakır’a gelin gitmesi.
Gerçek bir sentez Piraye. İçinde ben de varım, siz
de varsınız, okuyanlar da var. Ama bunun ötesinde
Diyarbakır’ın tarihi dokusu, yemek kültürü, gelenek ve
görenekleri, orada kaldığım yılların bendeki izdüşü-
müyle anlatılıyor. Çok severek, yaşananları bire bir
içimde duyarak yazdım. Belki de bu yüzden okuyan
herkesin yüreğine dokunabildi Piraye...
Merak ve arkadaş çevresi sebebiyle önce sigara ve
içkiyle başlayıp esrar, kokain, uyarıcı haplara bulaşan
bir gencin hikâyesini anlattığınız Eroinle Dans kita-
bınız uyuşturucu bağımlılığı konusunda Türkiye’de
yazılan ilk roman olmuştur. Öncelikle neden böylesi
bir kitap çıkarma girişiminde bulundunuz?
Uyuşturucuya olan ilk ürküntümü çocukluk yıllarımda
yaşamıştım. Apartmanımızda çocuk aklımla kendime
örnek aldığım kolejli bir kız vardı. Çok güzeldi, göste-
rişliydi yanı sıra başarılı bir öğrenciydi. Annem o kızın
bir uyuşturucu partisinde yakalandığını söyleyip,
“Hayatı mahvoldu!” dediğinde çok etkilenmiştim.
Eczacı oldum. Uyuşturucuyu farklı boyutlarıyla tanı-
yordumartık. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden roman
ödülü alan, Celal Bayar Üniversitesi’nde inceleme konusu
olanSokaklardanBir Ali, bu konuya değindiğim ilk kita-
bım. ÇikolataKaplı Hüzünler’deki, eroin bağımlılığıyla ilgili
KorkularımKırbaçtır Bana adlı öykü, bu konuda söyle-
yecek daha çok şeyimolduğunu fısıldadı bana. Yazma-
lıydım. Edebiyat, insanı insana anlatmanın en iyi yoluydu.
Herkes bilmeliydi bir adımötesinde yaşananları. Bu illetin
hiçbir ayrımgözetmeden herkese nasıl bulaşabileceğini...
Edebiyat, insanı insana anlatmanın en iyi yolu.
Genellikle parçalanmış, belli bir düzeni olmayan
ailelerin çocuklarının uyuşturucu batağına saplandığı
düşünülür. Çok yanlış!
yesilay.org.tr
YESiLAY
NİSAN
2014
63
1...,55,56,57,58,59,60,61,62,63,64 66,67,68,69,70,71,72,73,74,75,...100
Powered by FlippingBook