Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  238 / 248 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 238 / 248 Next Page
Page Background

kültür

Yeşilay

238

bahsetse de söz konusu olan çoğu

hafızalara kazınmış binlerce karelik

dev bir miras. Ara Usta’nın elinden

düşürmediği Leica’sıyla yaptığı

yarım asrı aşan foto-jurnalizm

yolculuğu, sadece İstanbul’un

değil, görsel tarihimizin de temel

taşlarından birini oluşturuyor.

Onun insanı merkez alan ve içinde

bulunduğu çağın ruhuyla temas

eden fotoğrafları, özlemle anılan

eski İstanbul’un ve artık bitmekte

olan bir çağın da son tanıklıklarıydı

belki. 2014 yılında Ara Güler’e

“fahri doktora” unvanı veren

Boğaziçi Üniversitesi’nin bu unvanı

vermedeki gerekçesi de tamda bu

tanıklıklardı. Dönemin rektörü

Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu,

şu sözlerle özetlemişti durumu:

“Toplumu, en yalın halleriyle

etkileyici bir biçimde anlatmadaki

başarısı.”

“AL İŞTE İSTANBUL!”

Ara Güler ve İstanbul deyince

Çetin Altan ile hazırladıkları

“Al İşte İstanbul” adlı kitaptan

bahsetmeden geçmek olmaz.

1969 yılında, dönemin önde gelen

gazetelerinden Akşam, Çetin

Altan’ın enfes röportajları ve Ara

Güler’in fotoğraflarıyla bir “Al İşte

İstanbul” adlı bir dizi yayımlar.

İki eski dost olan Altan ve Güler,

bu röportaj dizisi için üç hafta

boyunca Yenikapı’dan Eyüp’e,

Zeyrek’ten Tophane’ye, İstinye’den

Çamlıca’ya kadar İstanbul’u

adım adımdolaşarak dönemin

gerçekçi bir portresini çizer. Çetin

Altan’ın 40 yıl önce kaleme aldığı

bu röportajlar, kentin sosyal ve

ekonomik yapısını, çarpıklıkları

ayrıntılı bir biçimde ortaya koyar.

İstanbul’un, üzerinden neredeyse

50 yıl geçtiği halde halen başa

çıkamadığı sorunlarına ta o

günlerden çözüm önerileri sunar.

AkşamGazetesi’nin üçüncü hamur

kâğıtları yüzünden Ara Güler’in

fotoğrafları Çetin Altan’ın deyişiyle

“tavanı akmış oda badanası”

gibi görünse de dizi büyük ses

getirir. Pek çoğu Ara Güler

klasikleri arasına girecek olan bu

fotoğraflar arasında neler yoktur

ki: Çöp yığınlarının içinde geçen

yaşamlar, surlara sırtını dayamış

gecekondumahalleleri, mavnaların

inşa edildiği Ayvansaray kıyıları,

Boğaziçi’nin henüz işgal edilmemiş

sırtları, zor şartlarda çalışan çocuk

işçiler, kaybolup giden Bizans ve

nasılsa hep baki kalan güzelliğiyle

İstanbul…

Ara Güler nasıl yaptı da tek bir

fotoğraf karesine bu kadar çok şey

bayramları yaşandığını nereden

bilecekti ki?

Ara Güler fotoğraflarının her biri

bir haber, bir belge, bir öykü, bir

sinema filmi değerinde.Yazarların

Ara Güler fotoğraflarına her

baktıktan sonra koşup yazı masasına

İstanbul hakkında bir şeyler yazmak

istemesi gibi ben de her o fotoğrafları

gördüğümde sokaklara koşmak

isterimhemen. İçimden bu şehre ve

bu şehrin insanlarına sarılmak gelir

bir kez daha.

“İnsan hayatında 100 fotoğraf çekse,

çok büyük fotoğrafçı sayılmalıdır.

Bir fotoğrafçıdan geriye 100 fotoğraf

kalması, çok büyük bir şeydir. Bir

romancı için de böyledir. Hugo’dan

geriye ne kalmıştır? Cervantes

sadece bir romanmı yazmıştır?

Ama sadece Don Kişot kalmıştır.

Ben 20-30 fotoğrafla insanların

aklında kalırsam kendimi büyük bir

iş yapmış sayarım,” diyor Ara Güler,

“İnsansız Anı Olmaz” adlı kitapta.

Mütevazılık yapıp 20-30 fotoğraftan

Fotoğraf bir alettir, makinedir.

Onunla hayatı yakalarsın. Bir

arşiv bir dünyayı getirir. Fotoğraf

makinesinin icadı bunun içindir