MAYIS 2017 237
Ara
Güler
B
en İstanbul’a sonradan
gelenlerdenim, yani ailesi
dört-beş kuşaktır İstanbul’da
yaşayanlardan değil. Dolayısıyla
büyüklerimin bana aktardığı bir
İstanbul mirası yoktu elimde, onlar
da benim gibi yabancısıydı bu
şehrin. Üniversite yıllarına kadar da
neredeyse şehirden bihaber geçti
zaman. Küçük semtimiz, kendi
küçük mahallemiz, bize benzeyen
insanlar, bildiğimiz yerlerde
bildiğimiz gibi yaşıyor olmanın
huzuruyla geçen günler. Hepsi bu
kadar. İstanbul koca bir dünyaydı ve
fakat bizim bundan pek haberimiz
yoktu doğrusu. Sonra fakülteye
girdim, sınırlar genişledi haliyle;
bu şehrin sokaklarını daha çok
merak ettim, başka insanları, başka
hayatları… İşte o günlerde tanıştığım
Ara Güler fotoğrafları, farkında
olmadan beni İstanbul’a götüren
ilk rehberim oldu. Onlar sayesinde
bu şehirde yolumu buldum. Bugün
İstanbul nasıl yaşanır, şehrin ruhuyla
nasıl temas edilir üzerine kafa
yorup bir iki cümle kurabiliyorsam,
biraz da o fotoğraflar sayesindedir.
Yoksa hayatı boyunca balık-ekmeği
ithal Norveç uskumrusuyla yemiş
bir genç kadın, bir zamanlar bu
şehrin sokaklarında coşkulu Lüfer
Güler EMEKTAR
Ara Güler’in elinden düşürmediği Leica’sıyla yaptığı
yarım asrı aşan foto-jurnalizm yolculuğu, sadece
İstanbul’undeğil,görsel tarihimizindetemel taşlarından
birini oluşturdu. Her biri bir haber, bir belge, bir öykü,
bir sinemafilmideğerindeolanbufotoğraflar yanyana
geldiğindebir şehir,bir toplum,birdünyakurulur sanki.
Bunlar, hep özlemle anılacak bir İstanbul’un ve artık
bitmekte olanbir çağında son tanıklıklarıdır…
İstanbul’un
gözü: