Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  51 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 51 / 84 Next Page
Page Background

keyif almaya başlaması ve yapması

gereken işlere daha çok uyum

sağlaması bekleniyor.

Ancak kimi zaman kişi, yasın

getirdiği üzüntünün üstesinden

gelmede uzun süre zorlanabiliyor.

Atalay, ayrıca bazı kişilerin

kaybın ardındaki yas sürecinde

duygularını inkâr ettiği ya da

bastırdığı için yasını tam olarak

atlatamadığından, yaşamının

başka bir döneminde gecikmiş

bir yas dönemi yaşayabileceğini

vurguluyor. Atalay ayrıca, yas

döneminin, depresyon veya kaygı

ile ilişkili bozukluklara ya da

başka rahatsızlıklara eğilimi olan

kişilerde çeşitli psikiyatrik sorunları

tetikleyebildiğini de belirtiyor.

Atalay sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Kaybın ardından epeyce bir süre

geçtiği halde kişi kendinde baş

edemediği yoğunlukta değişimler

gözlemliyorsa ve bu değişimler

günlük yaşantısını engelleyecek

boyutlara ulaştıysa, bir psikolog

ve gerekirse bir psikiyatriste

başvurarak destek alabilir.”

Yas sürecinin, keyif almama, iştah

ve uyku düzeninde bozulmalar

gibi depresyonla benzeyen

bir tasarım olarak varlığını

sürdürmeye devam ettiğini

belirten Atalay, “Kişi kaybettiği

yakınıyla bu şekilde yeni bir ilişki

kurarak bağını sürdürmüş olur.”

diyor.

YASI ERTELEMEYİN

Hayatımız boyunca pek çok kayıp

yaşadığımızdan farkında olmadan

kendimizce kayba adapte olma

becerisi geliştirdiğimizi vurgulayan

Atalay, yasın süresinin ve bu süreçte

yaşanan duyguların yoğunluğunun

kişiden kişiye değişebildiğini

söylüyor. İnsanın hayatta kalma

içgüdüsüyle bir biçimde yaşama

yeniden adapte olduğunu belirten

Atalay, “Yasta olan bir kişi, ancak

yas tepkisiyle hissettiği yoğun

duyguları ve sürecin aşamalarını

deneyimledikten sonra yeniden

yaşama uyum sağlayabilir. Hissettiği

yoğun duygularla beş etmesi

için önerilebilecek somut bir

yöntem olmasa da kişi duygularını

yaşadıkça zamanla duyguların

yoğunluğunun azaldığı görülür.”

diyor. Bu süreçte kişinin, normal

şartlarda, eş zamanlı olarak git

gide günlük yaşamdan daha fazla

Kişisel eğilimlerin bu döneme

adaptasyonu en fazla etkileyen

unsur olduğunu söyleyen Atalay,

“Kişinin duygusal olarak çökkün

ve kaygılı hissetmeye eğilimi varsa

yaşadığı kayba uyum sağlaması

daha da güçleşebilir. Bunun yanı

sıra kayıp yaşayan kişinin onu

yargılamadan destekleyen ve

yanında olan sosyal bir çevresi

varsa bu da, kaybın ardından

kendini yatıştırmasını ve uyum

sağlamasını destekleyecektir.”

diyor. Her kültürün kendine

özgü yas yaşama yöntemleri

olduğunu vurgulayan Atalay,

kültürümüzdeki 40 günlük yas

tutma sürecinin kişinin yasını

yaşamasını ve daha sonrasında

yaşamına uyum sağlamasını

destekleyici bir ritüel olduğunu

belirtiyor.

TÜMAŞAMALARIYLA YAS

Genel anlamda kayıp, “bağlanılan

ve sevgi duyulan bir kişiden ya

da herhangi bir şeyden (ülke,

ortam, nesne vs.) ölüm veya

herhangi bir başka sebepten ötürü

uzaklaşma, ayrılma durumu”

olarak tanımlanıyor. Atalay, yasın

ise bu kaybın ardından kişinin

ayrılığın etkisiyle vermiş olduğu

tepkisel bir durum olduğunu

belirtiyor. Yas sürecinde kişi,

kendisini endişeli, gergin ve

üzgün hissediyor. Atalay bu

süreçte ayrıca kişinin kayıptan

ötürü suçluluk, sevilen kişiyle

yeterince vakit geçirememekten

duyulan pişmanlık ve artık

yakınında olmayan kişiye yönelik

kızgınlık, öfke gibi duygular da

hissedilebildiğini vurguluyor.

Atalay kayıpların arkasından

yaşanan süreci ise şöyle özetliyor:

“Yas sürecinde başlangıçta şok

olma, kaybı kabullenememe,

inkâr etme; ardından özlem,

kayba itiraz etme, üzüntü, kaygı,

öfke, pişmanlık gibi yoğun

duygular hissetme ve sonrasında

da kabullenme, uyum sağlama

ve iyileşme süreci yaşanır.” Uyum

ve yeniden düzenleme sürecinde

artık kaybedilen kişinin zihinsel

“Çocukların

oyun, resimgibi

yollarlaveya

kapasiteleri

yeterliysesözlü

olarakkaybın

hissettirdiği

duyguları ifade

etmesi vebu

yollayassürecini

deneyimlemeleri

desteklenmelidir.”

Kaybın ardından epeyce bir süre geçtiği halde kişi

kendinde baş edemediği yoğunlukta değişimler

gözlemliyorsa ve bu değişimler günlük yaşantısını

engelleyecek boyutlara ulaştıysa, bir psikolog ve

gerekirse bir psikiyatriste başvurarak destek alabilir.

KASIM 2018 51