Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  74 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 74 / 84 Next Page
Page Background

kültür

Yeşilay

74

A

sıl adı Ayşe Yıldız olan

Yıldız Kenter’in babası

Ahmet Naci Bey, II.

bdülhamit Dönemi Ayan

Meclisi Azası Mehmet Galip

Bey’in oğludur, varlıklı bir aileye

mensuptur. Ahmet Naci Bey’i

eğitim için İskoçya’nın Glasgow

şehrine gönderir ailesi. Eğitimini

tamamlayıp ülkesine dönmeye

hazırlanırken Londra’da katıldığı

bir davette Olga Cynthia ile

tanışır, birbirlerine kısa sürede

aşık olurlar. Olga Cynthia’nın

ailesinin gezginci bir tiyatro

kumpanyası vardır. Anneannesi

tarafından büyütülen Olga daha

önce bir evlilik yaşamıştır. Kocası

I. Dünya Savaşı’nda askere alınır

ve bir daha geri dönmez. Ahmet

Naci Bey ile tanıştıktan kısa süre

sonra Ahmet Naci Bey’in evlenme

teklifini kabul eder, ancak yalnız

değildir, bir de oğlu Jack vardır.

İstanbul’a dul, çocuklu bir İngiliz

gelinle dönen Ahmet Naci Bey’i

ailesi hoş karşılamaz. Olga her

şeye göğüs gerer, Müslüman

olur ve Nadide ismini alır. Nüfus

cüzdanında doğum yerine

Londra değil, Bandırma yazılır.

Görünüşte köklü ve varlıklı

bir aileden gelseler de maddi

sıkıntı içinde yaşarlar. Nadide

Hanım, İngilizce öğretmeni

olarak evlerde ders vererek aile

gelirine katkıda bulunur. Aile,

Soyadı Kanunu çıktığında kent

efendisi anlamına gelen Kenter

soyadını alır. Yıldız Kenter o

dönemi şöyle anlatıyor: “Babam

Ahmet Naci Bey, Lozan’da

İnönü’nün özel kalemmüdürü

oluyor. İyi tahsil görmüş, gelecek

vaat eden bir genç. Ancak yeni

Zeynep TEMEL

İsmi ile yaşayan insanlar vardır hayatta, Yıldız Kenter o isimlerdenbiridir. Yıldız olmak istemiş ve yıldız

gibi bir hayat yaşamıştır, ışık saçan ve hep yukarıda olmak için çabalayanbir hayat... Tiyatroya ve

oyunculuğa olan tutkusunubir anbile kaybetmemiş 91 yıllık hayatını tutkusuna vakfetmiştir.

YILDIZDOĞANLAR…

Ziraat Bakanlığı’nda iş buluyor.

Ama esas olarak, mesleğinden

olunca babamın hayatı bitiyor.

Tabii bizim de. Fakirdik ama

mutluyduk, her şeyin kıymetini

çok iyi bildik; çünkü her şeyimiz

çok azdı, çok hesaplıydı. Yine de

elinden geldiğince, hiçbir şeyden

mahrum etmedi annem bizi. Ders

verdi, tercüman olarak çalıştı. Hiç

durmadı. Ama annemin yanı sıra,

bir çocuk olarak en fazla mesuliyeti

de ben yükleniyordum. (…) Gün

oldu komşu evlere bile gittim

temizlik yapmak için. İki elin

çıkardığı sesi duymaya o zamandan

alıştırdılar beni: Öyle temiz

yıkıyorsun ki bulaşıkları, bravo!

Senden daha iyi tertipleyen yok

bu evi, bravo!’ O iki elin çıkardığı

sesi duymak benim zaafım oldu.

Bana bakılsın, ben sevileyim, ben

beğenileyim. Bu bir zaaftır, ama

ben bu zaafı bugün de bir güce

dönüştürmeye çalışmaktayım.

Her gelen yeni iş, bir imtihan

oluyor. Ben hem seviyorum hem

korkuyorum o imtihandan. Ama

o ses yok mu, o ses? Beni peşinden

sürükleyen çok cazip bir zaaf o.

Çocukken de peşinden giderdim,

şimdi de gidiyorum.”

Türkiye’nin en önemli tiyatro

oyuncularından biri olan Yıldız

Kenter’in tiyatro yolculuğuna

başlaması kolay olmaz, 11

yaşındayken Ankara Radyosu’nda

Ayşe Abla Çocuk Kulübü’yle

başlar. Sonra Halkevi Korosu’na

bir kanun çıkıyor: ‘Hariciyecilerin

karısı yabancı olamaz.’ Bu kanun,

bizim hayatımızın dönüm noktası

oluyor. Gerçi İsmet İnönü, babama

şöyle pratik bir formül öneriyor:

‘Resmen boşan ama birlikte yaşa.’

Öyle yapan dışişleri mensupları

var. Ama babam bunu, aşkı uğruna

memleketini, ailesini terk eden

karısına bir hakaret olarak algılıyor,

‘Hayır efendim’ diyor, ‘Mesleğimden

vazgeçerim, ama karımdan

vazgeçmem.’ İstifa ediyor. Ivır zıvır

işler yapmaya başlıyor, gazetelerde

tercümanlık filan. Sonra Ankara’da

Tiyatro benden ne aldı? Yıllarımı…Helal

olsun… Tiyatro bana ne verdi? İnsanlar,

insanlar, insanlar… Sevinçler, acılar, umutlar,

kavgalar, ama ille de barışlar, barışlar… Yaşam

coşkusu verdi bana. Başka ne isteyebilirim?