Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  33 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 33 / 84 Next Page
Page Background

TEMMUZ 2018 33

Aşı karşıtı söylemlerin ve

aşı reddinin yol açabileceği

bireysel ve toplumsal

tehlikeler nelerdir?

Aşı karşıtlığı her ne kadar

son yıllarda artış gösterse de

aslında geçmişi neredeyse

aşıların keşfiyle yaşıt

diyebiliriz. Tarih boyunca aşı

karşıtlığı söz konusu olmuş,

ülkelere göre veya dönemsel

durumlara göre artış veya

azalışlar görülmüştür. İlk aşı

karşıtlığı 1850’lerde İngiltere’de

yaşanıyor. Burada temel nokta

şu olmalı. Aşı yaptırmak ve

yaptırmamak bireysel bir

tercih olarak kabul ediliyor.

Bu yaklaşım tıbbın birçok

alanında özellikle hastalıkların

tedavisinde doğruyken, aşı

gibi bireyden çok toplum

sağlığını ilgilendiren durumlar

için geçerli değildir. Aşılama

faaliyetlerinin başarıya

ulaşması için toplumun

belli bir oranın üzerinde

aşılanması gerekmektedir.

Bu orana ulaşılmadığında

bulaşıcı hastalıklar toplumda

hızla yayılmaya devam

ediyor. Buna toplumsal

bağışıklık diyoruz. Toplumsal

bağışıklık sayesinde bağışıklık

sisteminde yetersizlikler

veya başka sağlık sorunları

nedeniyle aşılanamayan

insanlar da korunabilmektedir.

Burada dışsallık kavramı

devreye giriyor. Yani siz

bireysel bir tercih yaptığınızı

düşünerek çocuğunuza aşı

yaptırmayabilirsiniz, fakat bu

tercihinizle benim çocuğumu

da riske atmış oluyorsunuz.

Öldürücülüğü % 30 olan

çiçek hastalığının ortadan

kaldırılması sayesinde

dünyada milyonlarca insanın

hayatı kurtarılmış oldu.

Benzer olarak, ülkemizde

çocuk felci elimine edildiği

için artık hiçbir yavrumuz

çocuk felci nedeniyle

koltuk değneği ve tekerlekli

sandalye ile hayatını devam

ettirmek zorunda değil. 20.

yüzyılın ortalarına kadar

ülkemizde kabakulak,

kızamık, menenjit, tüberküloz

(verem) gibi hastalıklardan

ölümler çok yaygınken

artık bu hastalıklardan

ölümleri duymuyoruz.

Halk sağlığı faaliyetlerinin

toplum tarafından değerinin

anlaşılmasına yönelik

zorluklar da aslında burada

başlıyor. Uyguladığınız bir

koruyucu faaliyet milyonlarca

insanın hayatını kurtarıyor

fakat kurtulan “şanslı”

kişilerin kimler olduğunu tek

tek tespit etmek mümkün

olmadığı için sunulan hizmet,

gereken ilgiyi görmüyor.

Aşılama faaliyetleri bu

duruma uygun bir örnek.

Binlerce çocuğun hayatı

kurtuluyor fakat hak ettiği değer

verilmiyor. Üstelik son yıllarda

ülkemizde de giderek artan bir

aşı karşıtlığı söz konusu.

Aşıların alüminyum ve civa

içerdiği ve bunun sağlığa zararlı

olduğu iddiası var. Bu konu

hakkındaki yorumunuzu alabilir

miyiz?

Aşı karşıtlarının iddialarını

incelediğimizde göze çarpan

ortak nokta, bilimsel çalışmalar

yerine fikir yürütmeye dayalı ve

güvenilir olmayan yaklaşımlar

sergilendiğini görüyoruz. Tıp

endüstrisinin sabıkalı olduğu

konular olduğunu kabul

etmeliyiz. İşine gelmeyen

sonuçların sümen altı edildiğine

dair örnekler mevcut. Fakat

aşılar konusunda elimizde kesin

bilimsel veriler var ve dünya

genelinde bilim adamları arasında

fikir birliği söz konusu. Aşılar

piyasaya sürülmeden önce uzun

soluklu araştırmalar yapılıyor,

sıkı denetimlerden geçiriliyor.

Şunu hiçbir zaman unutmamak

gerekir ki bir maddenin zehirli

olup olmayacağını belirleyen şey

onun dozudur. Sağlığı olumsuz

etkileyecek bir maddenin

bulunması çok zor, olsa bile

tespit edilmesi çok kolay. Buna

rağmen aşı karşıtlarının en sık

dile getirdiği iddialara değinmek

istiyorum. Örneğin ‘’Aşılar

kısırlık yapar’’ deniyor fakat

dünyada kısırlık görülme sıklığı

ortada. Her yıl milyarlarca aşı

uygulanıyor. Eğer aşılar kısırlık

yapsaydı insanlar için önemli bir

problem haline gelecek düzeyde

bir ‘’kısırlık salgını’’ olması

Dr. Ömer

Ataç

Bulaşıcı hastalıklarla mücadele her zaman

aktif ve dinamik olmayı gerektiriyor.

Mücadeleyi aksattığınızda hastalıklar hızla

yayılma eğilimindedirler. Batı ülkelerinde

dönem dönem artış gösteren aşı karşıtı hareketler nedeniyle

örneğin Fransa’da yaygın kızamık salgınları görülmektedir.

“Aşı karşıtlarının

iddialarını

incelediğimizde,

bilimsel

çalışmalar

yerine fikir

yürütmeyedayalı

vegüvenilir

olmayan

yaklaşımlar

sergilendiğini

görüyoruz. ”