Bir çok aile çocuğumun hayatı
benim gibi zor olmasın istiyor.
Farkında olmadan bu kaygı
çocuklarının hayatlarını daha
da zorlaştırıyor. Sınav kaygısı ile
bana gelen çocukların aileleri
sıklıkla sizce nasıl davranmalıyız
diye soruyorlar. Genelde cevabım
şu: Çocuğu biraz rahat bırakın
ve ekstra bir şey yapmayın.
Okullar zaten yeterince çocukları
bunaltıyor, buna bir de aile
baskısı eklenince durum daha
zor hale geliyor.
Eğitimle ilgili bu kadar kaygı
duymanın zararları var mı?
Eğitim ile alakalı kaygı
duyulması anlaşılabilir,
fakat kaygının aşırı düzeyde
olması hem aileye hem de
çocuğa zarar vermektedir.
Bu kaygı çocukların dikkat
ve konsantrasyon sorunları
yaşamalarına neden oluyor.
Bu da başarılarını olumsuz
etkiliyor. Bu anlamda aşırı
kaygının kişiye ve aileye zarar
verdiğini ifade edebiliriz.
Aileler hangi noktada hata
yapıyor sizce?
Ailelerin yaptığı en önemli
hata, daha önceki sorularda
da değindiğim gibi çocukların
istek ve beklentilerini göz ardı
etmek ve kaygı ile panik bir
şekilde hareket etmeleridir.
Sanki bir şey kaçırıyorlarmış gibi
bir şeyleri eksik yapıyorlarmış
ve çocuklarının geleceğini
mahvedecekmiş gibi hissediyorlar.
Aileler sakin kalıp çocuklarının
yanında durabilseler çocukları
daha güvende hisseder ve daha
başarılı olabilirler.
Gerçekte mutlu olmak için
başarı değil, başarılı olmak için
mutlu olmak gerekiyor. Çünkü
yaptığı şeyden mutlu olan daha
fazlasını ve daha iyisini yapmak istiyor.
Aileler sakin kalıp
çocuklarının yanında
durabilseler çocukları
daha güvende hisseder
ve daha başarılı olabilirler.
"Okullar zaten yeterince
çocukları bunaltıyor,
buna bir de aile baskısı
eklenince durum daha
zor hale geliyor."
Çalıştığımız bazı ergenlerde gördüğümüz
genellikle umutsuzluk, yetersizlik
duygusu, anne babayı hayal kırıklığına
uğratma endişesi (bu bazen ciddi bir
öfke kaynağı ve pasif-agresivite nedeni
olabiliyor) ve suçluluk duyguları oluyor.
Kaygı bozukluğu ve depresyon, bedensel
yakınmalar, uyku bozuklukları en sık
karşılaştığımız şikâyetler oluyor.
Oysa başarı ve mutluluk, birbirine bağlı
iki iyi dost, bir paranın iki yüzü gibidir. Birinin olmadığı yerde
diğerinden söz etmek anlamsız olur, eğer bir öncelik olacaksa
bunu mutluluğa vermek gerekir. Gerçekte mutlu olmak için başarı
değil, başarılı olmak için mutlu olmak gerekiyor. Çünkü yaptığı
şeyden mutlu olan daha fazlasını ve daha iyisini yapmak istiyor,
ona ulaşmak için attığı adımlardan mutlu oluyor ve ona ulaşma
inancını koruyor ve bu da onu başarıya götürüyor.
Araştırmalara göre, kendini ‘‘mutlu’’ olarak tanımlayan kişiler,
daha olumlu ve tatmin edici hayat standartlarına sahip oluyorlar.
Mutlulukla desteklenen öz güven ve eylemgücü, başarının anahtarı
oluyor.
Ebeveynlere düşen, çocuğu itmek ya da çekmek değil, çocuğun
yetenekleri doğrultusunda gitmek istediği yönde önünü açmak,
desteklemek, ona çalışması için uygun ortam hazırlamak, ihtiyacı
olduğunda yanında olacağını hissettirmek ve sorumluluk almasını
sağlamaktır. Sonuç odaklı başarıya değil, süreç odaklı gösterilen
çabaya değer verildiğinde başarı bir yan ürün olarak zaten ortaya
çıkacaktır.
Burada başarı ve performans odaklı eğitimin zararlı bir yan
etkisinden daha söz etmek isterim. O da her türlü davranış
bozuklukları ve bağımlılık. Bir şekilde bu yarışı sürdüremeyen,
dışında kalan çocuk ve ergenler alkol, sigara, uyuşturucu madde
ve oyun bağımlılığı gibi yanlış alışkanlıklara yönelebiliyor. Bunun
en büyük nedeni duygusal boşluk ve yalnızlık hissi. Ailelerin bu
konuda duyarlı olup çocuklarını yalnız bırakmamaları, onlarla
ilgilenip yetenekleri doğrultusunda spor, müzik gibi ilgi alanları
yöneltmeleri gerekiyor.
“MUTLULUKVEBAŞARI İKİ DOST”
Psikolog Kemal Özcan
Psikolog Ayhan Altaş
NİSAN 2019 15