Yeşilay Dergisi-Ocak-948.Sayı-Sosyal Paylaşım-Sosyal Medya - page 7

miz bir hayli önde gitmektedir. Facebook, Twitter, WhatsApp ve be-
raberinde zamanla yaygınlaşacak birçok sosyal ağ, potansiyel müş-
terisi olan nüfusumuz karşısında ellerini ovuşturuyor. “Paylaşmak”
fiili ile ifade edilen davranışımızla ne yapmış oluyoruz da bu iştah
bu kadar kabarıyor sorusuna cevaben, sadecemilyonlarca kullanı-
cının paylaşımve oyun oynama esnasında ne kadar reklamamaruz
kaldığını hatırlatmakla yetiniyoruz.
Alkol, sigara ve uyuşturucu gibi tamamen kötü olduğunu iddia
edemeyeceğimiz bu “bağımlılığın” ne tür mahzurları olabilir?
Sakınca olarak ortaya koyabileceğimiz ilk şey; hemerişkin, hem
çocuk bireylerin istismara açık hale gelmesidir. Yukarıda ifade etti-
ğimiz dünyaya ilgi duyan herkes için kişi, toplumve nihayetinde in-
sanlık istimara açık hale gelecektir. İnsan hayatı ve insanın beğeni-
leri değişkendir. Hâlbuki içinde yüzdüğümüz bu sosyal medya dün-
yasında daha önceki tercihlerinizden ve paylaşımlarınızdan geri
dönmek istediğinizde bunu yapma imkanınız kalmamaktadır. Yap-
tığınız bir paylaşımbelirli bir yerde depolanmakta ve siz bunu pay-
laşımdan kaldırsanız dahi veri olarak saklanmaktadır. Bu bilgilerin
büyük şirketlere, reklamcılara, istihbarat örgütlerine verilmesi, sa-
tılması gibi önlenmesi mümkün olmayan bir alan açık kalmaktadır.
Bazı Avrupa ülkelerinde işleyen hukukî süreçler olsa da, teknolojinin
üreticisi olarak bu ağların bu bilgileri saklamaları ve istismar etme-
leri her zamanmümkündür. Ayrıca bu paylaşımı yapan çocuklarımız
olunca, masumbir şekilde yapılan paylaşımlar onların her türlü is-
tismarına açık kapı bırakmaktadır.
Bilindiği gibi mahremiyet ailenin ve toplumun temelidir. Bizim
toplumsal kodlarımızın ve kültürel frekanslarımızın esasını teşkil
eden kavramlardan biri olanmahremiyet, sosyal medya paylaşım-
larıyla tamamen ortadan kalkmakta ve herkese açık hale gelmek-
tedir. Arkadaşlarla sınırlı kabul edilen bu paylaşımların kendi içinde
uğrattığı ahlakî erozyon, tamiri imkânsız yaralar açmaktadır. Mah-
remiyetin ihlali, özellikle gençlerde belli değerlerin yerleşmesine im-
kan bırakmamaktadır. Klavyenin gerisinde farklı kimliklere sahip
olma imkânı, kişilik bölünmeleri yanında diğer insanlara verilen de-
ğer ve diğer hayatlar karşısındaki sorumluluğu ortadan kaldırmak-
tadır. Bunun birçok travmatik sonuca yol açtığı ortadadır. Aile içi ile-
tişimin aldığı ölümcül darbe yanında, sosyal ağların onulmaz yaralar
açtığı bir alan da eşler arası ilişkiler ve sadakat kavramıdır. Bu tespi-
tin acı örneklerine neredeyse her gün psikolog/psikiyatrist ofislerin-
de, ya da daha kötüsü üçüncü sayfa haberlerinde rastlıyoruz.
Dünyada yalnız yaşayan insanlara ait rakamlar ürkütücü dere-
celerde. Özellikle yalnız yaşayan insanların psikolojik durumları, in-
san ilişkileri toplumun geri kalanı için ciddi bir sorun. Aynı masa et-
rafında oturan kişilerin kendi dünyalarında yaşamaları, aynı evi
paylaşan insanların birbirleriyle iletişimin olmaması sadece paylaş-
makla alakalı değil, insanî ve ahlakî birçok aktarımın kesintiye uğ-
ramasıyla bağlantılıdır. İnsanî iletişimin ortadan kalkmasıyla duygu
aktarımı da yok oluyor ve çocuklarımız yanımızda başka bir dünya-
da yaşıyor, farklı şeylere gülüyorlar ve tepki veriyorlar. Bu fotoğraf
giderek kalıcı oluyor ve bağımlı hale geldiğimiz network tarafından
bağımlılığınızın sürmesi için her şey yapılıyor. Bilişimsektöründe-
ki gelişmeler, yazılımlar, yapay beyinler sayesinde insanlarımız, yol
açacağı sonuçları tahmin etmekte artık zorlanmadığımız bir dünya-
ya daha bağımlı hale geliyorlar. Hollywood filmlerinin epey zaman-
dır propagandasını yaptığı yeni dünya imajına uygun tepkiler veri-
yorlar. İnsanı ve çevreyi ortadan kaldıran ve bizi fanusun içinde ya-
şamayamecbur bırakan bir teknolojik bağımlılık doludizgin ilerliyor.
Bugün nasıl sitelerde, güvenlikli ortamlarda yaşıyor ve rahat edi-
yorsak, sosyal hayatta da her anı ve her tepkisi kontrol edilen “za-
rarsız” insanlara dönüşüyoruz. Neyi beğendiği, neden nefret etti-
ği, neyi alıp almayacağı, hatta ne zaman ve nasıl tepki vereceği ön-
ceden bilinen bir istatistiğe dönüşüyoruz. Her anı ve her alanı rek-
lama ve propagandaya açık bir insanın akıl ve ruh sağlığının yerinde
olması mümkünmü? Büyük şirketler tarafından kontrol edilen in-
ternet dünyası ve iletişimmedyası vasıtasıyla gittikçe daha bağım-
lı hale getirilerek, tüketime dayalı hayat tarzını tek geçer yol olarak
gören bir kitle haline geliyoruz. Beğenen ve tüketen bir bireyin ref-
lekslerine indirgenmiş bir insana dönüşmek…Acı olan bu.
Sürekli akan bir gündemve bu gündem içinde her olaya tep-
ki veren bir özne giderek hissizleşmektedir. Saniyelerle ifade edile-
bilecek aralıklarla yapılan paylaşımların birbirinden tamamen ba-
ğımsız gündemleri, insanî olan duyguların idrak ve ifadesine im-
kan tanımamaktadır. Bir saniye önce bir vahşet veya savaş habe-
rini gören kullanıcı, daha o haberden ruhen ayrılmadan pekâlâ ko-
mik bir video paylaşımıyla veya bir espriyle karşılaşmaktadır. Peki,
bu aradaki duygu aktarımı, insanî paylaşımne olacaktır? Ayrı-
ca dünyanın herhangi bir yerinde olup biten şeylere sosyal medya
üzerinden veya paylaşımlarıyla tepki veren bir özne gerçeklik duy-
gusunu ne zaman yakalayacaktır? Bu, giderek acının ve şiddetin
kanıksanmasına yol açmayacakmıdır?
Teknoloji bütün hayatı ele geçirmeden ve insanlık şarja bağ-
lı hale gelmeden ne tedbirler alacağız ve bu bağımlılıkla nasıl mü-
cadele edeceğiz? Çünkü karşı olduğumuz şeyin toplumnezdinde
iyi kabul edilen birçok tarafı var. İfade özgürlüğü, bilgi edinme hak-
kı, iletişimhakkı, sivil toplum, serbest ticaret gibi ilk olarak sayılabi-
lecek faydalar ve bunun yanına eklenebilecek birçok fayda…Mesela
“Twitter’la gelen Arap Baharı”, “sosyal medyanın getirdiği devrim”
gibi isimlendirmelere yol açan “Arap Baharı”nın oluşmasında sosyal
medyanın yeri inkar edilemez. Sosyal medyanın bu kullanımalanla-
rına karşı çıkmak diktatörlük ve baskıcı olmakla kolaylıkla özdeşleş-
tirilebilecek bir şeyken bumücadele nasıl olacak?
İlk olarak özellikle gençlerimize “sonsuz özgürlük” olmadığı ile
ilgili bir gerçekliği benimsetmemiz gerekiyor. Bunun için de eşyanın,
tekniğin, teknolojinin ne olduğu ile ilgili ciddi bir rehberlik şart gö-
züküyor. Özellikle eğitimsistemimiz içerisinde teknolojinin doğru
ve yararlı kullanımı yanında, mahzurları üzerine de bir bilgilendirme
yapmak zorundayız. Ayrıca teknolojinin getirdiği davranış kalıpları-
nı da eğiten bir ahlak anlayışı geliştirmek dünyamız ve geleceğimiz
için gereklidir. Tüketim çılgınlığıyla beslenen bu bağımlılık endüstri-
sinin üstesinden gelebilecek bir ahlakı benimsetecek çabalara giriş-
meliyiz. Her türden bağımlılığın temelinde, bir nebze de olsa hedo-
nizmin yattığını bilerek, teknolojik gelişmelere fayda-zarar dengesi-
ni gözeterek yaklaşmalıyız.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, hayatın her alanında olduğu
gibi, sosyal medyanın kullanımında da ölçülü olmayı öneriyor, her-
kesi daha az istismar ve kötülüğün olduğu bir dünya içinmücadele
etmeye davet ediyoruz.
PROF. DR. M.İHSAN KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
1,2,3,4,5,6 8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,...76
Powered by FlippingBook