Reçetesiz ve Kontrolsüz Steroid Kullanımı Sağlığı Doğrudan Tehdit Ediyor
Spor yapan bireylerin daha hızlı etki almak için kullandıkları steroidler ve takviye besinler ilaç bağımlılığını tetikliyor. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Adem Başpınar ile bağımlılığa götüren bu tehlikeyi konuştuk.
Sağlıklı bir yaşam için spor yapan bireyler, çeşitli sebeplerle steroid kullanıyor. Sağlığı tehdit eden steroid nedir, neden kullanılır?
Steroid denildiğinde, tıbben testosterona benzeyen ve kas yapımını hızlandıran sentetik maddeler akla gelir. Bu maddelerin anabolik etkisi kası büyütür; androjenik etkisi ise erkeklik özelliklerini artırır. Tıpta belirli hastalıklar için reçetelenebilir; ancak spor ve görünüş amaçlı kontrolsüz kullanım “performans ve görünüş arttırıcı” bir kötüye kullanımdır. Peki neden kullanılır? İki ana motivasyon öne çıkıyor: performans ve estetik. Sporcularda daha fazla güç, daha hızlı toparlanma ve rekabet avantajı arayışı; sporcu olmayanlarda ise “daha yağsız ve kaslı görünme” isteği belirleyici. Sosyal medya, akran baskısı ve “kusursuz” vücut idealleri, bu yönelimi besler. Özellikle vücut imajı kaygıları ve “kas dismorfisi” denilen, kendini yeterince kaslı görmeme durumu riski artırır. Kullanım çoğu zaman tıbbi dozların çok üzerinde ve “kür” denen 6-18 haftalık döngüler hâlinde olur.
Sağlık açısından sorun nerede başlar derseniz; yüksek doz ve uzun süreli kötüye kullanım, kalp-damar sistemi (kolesterol dengesizliği, hipertansiyon, kalp kasında kalınlaşma), hormon dengesi (erkekte testosteron üretiminin baskılanması, kısırlık; kadında ses kalınlaşması, tüylenme, âdet düzensizliği), karaciğer-böbrek, ruh sağlığı (öfke artışı, duygu durum dalgalanmaları, depresyon) ve kas-iskelet sistemi (tendon yırtıkları) dâhil neredeyse tüm sistemlerde ciddi riskler doğurur. Enjeksiyon yoluyla bulaşıcı hastalık ve sahte/kalitesiz piyasa ürünleri de ek tehlikelerdir.
Steroid bağımlılığı ise üç yoldan beslenir:
Vücut imajı: kas dismorfisi gibi kaygılar kullanımı sürdürür;
Nöroendokrin: bırakınca testosteron düşer, cinsel işlev ve duygu durum bozulur; kişi bu kötü hisleri gidermek için yeniden başlar;
Hedonik: ödül sisteminde haz verici etkiler, devam etme isteğini güçlendirir. Bırakmada yorgunluk, uykusuzluk, aşırı sinirlilik ve ağır depresyon gibi yoksunluk belirtileri görülebilir. Kısacası, steroidler kısa vadeli performans ve görünüş vadeder; ama bedeli çoğu zaman kalp, hormon sistemi, karaciğer, böbrek ve ruh sağlığındaki ağır hasarlardır.
Steroidler kısa vadede daha kaslı bir vücut ve güçlü performans vaadiyle cazip görünse de uzun vadede bedeli ağır olabilir. Sağlıklı yaşam hedefi, dengeli beslenme, akılcı antrenman, yeterli uyku ve uzman rehberliğiyle sürdürülebilir; reçetesiz, kontrolsüz steroid kullanımı ise sağlığı doğrudan tehdit eder.
KALICI KULLANIMA GİDEN SÜREÇ
“Bir kere deneyeyim” diyenleri kalıcı kullananlara dönüştüren kritik an hangisi?
“Kritik an” çoğu zaman ilk kür bittikten sonra gelir. Vücut dışarıdan aldığı hormon kesilince kendi testosteronunu bir süre üretemez; buna bağlı olarak enerji düşer, moral çöker, uyku ve libido bozulur. Bu disforik tablo -bazı kişilerde ağır depresyona kadar varan bir yoksunluk süreci- “kendini tedavi etme” dürtüsünü tetikler: kişi semptomları hafifletmek için yeniden steroide döner ve bu, kalıcı kullanıma giden kapıyı açar. Burada eşik, performans için “aracın” bir anda duygusal ve hormonal bir “çıkış yolu”na dönüşmesidir; bazıları kürler arasını kısaltır, hatta “blast and cruise” gibi aralıksız kullanım rejimlerine geçer.
İkinci etken, “kazançları kaybetme korkusu”dur. Ayna karşısında küçülme hissi, kas ve güçteki gerilemeye eşlik eden yoğun kaygı tekrar kullanımı besler; kas dismorfisi eğilimi olanlarda bu döngü daha da güçlenir. Buna sosyal ödüller eklenir, çevreden gelen övgü ve dikkat (“hype”) kaslı görünümü bir statü göstergesine çevirir; kişi bu geri bildirimi sürdürmek için kullanımı uzatır.
Son olarak, ilk denemede hissedilen hızlı ilerleme, “daha çok = daha iyi” yanılgısıyla dozu ve süreyi yükseltmeye iter; tolerans ve “kimyasal yarış” kalıcılaşmayı kolaylaştırır. Özetle, biyolojik yoksunluk, beden algısı kaybı korkusu ve sosyal ödül üçgeni, “bir kere deneyen”i kalıcı kullanıcıya çeviren dönüm noktasını birlikte yaratır.
Spor içerik üreticilerinin “bilimsel” dille verdiği yanlış bilgileri nasıl ayırt ederiz?
Sosyal medyada “bilimsel” tonda anlatılan pek çok içerik aslında kişisel deneyimlerin laboratuvar jargonuna bulanmış hâlidir. Öncelikle anlatan kişinin gerçekten bu alanda yetkin olup olmadığına bakmak gerekir. Spor dünyasında en sık karşılaştığımız yanılgı, iyi fiziği olan birinin anlattıklarının otomatik olarak “kanıt” sayılmasıdır; oysa anekdot, grafik ya da karmaşık terimler eşliğinde sunulsa bile yine anekdottur. Güvenli yol, ürün değil kanıt pazarlayanı izlemektir: içerikte randomize kontrollü çalışma veya sistematik derleme gibi üst düzey kanıta dayalı özet var mı, yoksa “Bende işe yaradı” düzeyinde mi kalıyor? Üstelik takviye dünyasında etiketle içerik her zaman örtüşmez; özellikle yağ yakıcılar ve “pre-workout” karışımlarında beyan dışı maddeler veya riskli uyarıcılar görülebildiğinden, içerik üreticisinin bu denetim sorunlarına hiç değinmemesi başlı başına uyarı işaretidir.
Böyle durumlarda bağımsız doğrulama aranmalı. Informed Sport, NSF Certified for Sport gibi üçüncü taraf sertifikaları ve güncel yasaklılar listesi, iddiaların gerçekliğini sınamak için pratik çıpalardır. Bir diğer tuzak da izleyicinin kendi kör noktalarıdır, genç sporcular çoğu zaman takviyeler hakkında bildiklerini abartır; doz, hedef kitle ve yan etki bilgisi eksik kaldıkça “bilimsel dilli” içerik daha ikna edici görünür. Son kertede doğru soru şudur: “Etkili mi?”den önce “Kime, hangi dozda, ne kadar sürede ve hangi risk pahasına?” sorularına net bir yanıt veriliyor mu? Eğer bu sorular cevapsızsa parıltılı slaytlar ve teknik terimler sadece süsten ibarettir.
STEROİDLERİN PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Bireysel ve sosyal etkileşime baktığımızda steroidlerin psikolojik etkileri oluyor mu?
Evet. Steroidler sadece kaslara değil, duygu durumuna ve sosyal ilişkilere de etki eder. Kullanım döneminde bazı kişilerde öz güven artışı ve taşkın enerji görülse de bu kısa sürer; zamanla sinirlilik, öfke patlamaları ve saldırganlık eğilimi belirginleşebilir. “Roid rage” diye bilinen bu tablo, evde, okulda ya da spor salonunda çatışmaları artırır ve ilişkileri yıpratır. Bırakma döneminde ise keyifsizlik, huzursuzluk, uyku bozuklukları ve ağır depresyon ortaya çıkabilir; bu durum yeniden kullanıma geri dönüş riskini büyütür. Beyinde duygu ve dürtü kontrolüyle ilgili bölgelerde işlev bozulmaları tarif edilmiştir. Bu, öfke yönetiminde güçlük, empati azalması, daha riskli kararlar alma ve düşünmeden davranma gibi sonuçlar doğurabilir. Uzun süreli kullanımda bilişsel performansta düşüş ve erken beyin yaşlanmasına benzer bulgular da bildirilmektedir. Bu nöropsikiyatrik değişimler hem kişinin kendisiyle mücadelesini zorlaştırır hem de aile, arkadaş ve iş çevresiyle olan etkileşimleri olumsuz etkiler.
Sosyal düzeyde baskılar güçlüdür; akran çevresi, antrenör beklentileri ve sosyal medyanın “kusursuz vücut” idealleri, özellikle kas dismorfisi yaşayan bireylerde kullanımı tetikleyebilir. Bazı spor çevrelerinde steroidlerin “normal” görülmesi, risk algısını düşürerek kullanımı yaygınlaştırır. Bu kültürel iklim, saldırganlık ve üstünlük gösterilerine prim verdiğinde, hormonel etkilerle sosyal statü arayışı birbirini besleyen bir kısır döngüye dönüşebilir. Sonuçta kişi hem ruh sağlığı hem de yakın ilişkileri açısından daha kırılgan hâle gelir.
BAĞIMLILIĞI ÖNLEMENİN YOLLARI
Bağımlılığı önlemek için ne yapılabilir? Tedavi konusunda nasıl bir yol izleniyor? Bağımlılığı teşvik eden durumlar hangileridir?
Bağımlılığı önlemenin en etkili yolu, tek bir “sihirli çözüm”den değil, birden fazla düzeyde çalışan stratejilerden geçer. Her zaman olduğu gibi eğitim şart! Gençlere ve sporculara, steroidlerin kısa vadeli vaatleri kadar uzun vadeli zararlarını anlatan, kas yapımı için güvenli alternatifleri (doğru beslenme, güç antrenmanı planlaması) öğreten yapılandırılmış programlar kanıtlıdır; ATLAS gibi çok bileşenli müdahaleler bu yüzden öne çıkar. Sosyal medya gerçekçi olmayan beden ideallerini normalleştirebildiğinden, gençlerin gördüklerini eleştirel süzgeçten geçirmesini sağlayan içerik okuryazarlığı çalışmaları da kritik katkı verir. Erken başlama, yüksek doz ve çoklu madde kullanımı riski artırdığı için önleme programları bu risk faktörlerini hedef almalıdır.
Tedavide yaklaşım kişiye özel ve bütüncül olmalıdır. Ani kesme, şiddetli yoksunluk ve nüksetmeye yol açabileceğinden, bazı durumlarda kademeli azaltma tercih edilir. Hormon ekseninin toparlanması için hCG ve/veya klomifen gibi ajanlar kullanılabilir; ancak popüler “PCT” protokollerinin kesin etkinliği güçlü kanıtlarla destekli değildir. Gonadal fonksiyon çoğu kişide zamanla kendiliğinden düzelebilir; tolere edilebilen olgularda izlem yeterli olabilir. Psikolojik tarafta, kas dismorfisi gibi altta yatan sorunları hedefleyen bilişsel davranışçı terapi, motivasyonel görüşme ve grup temelli destek yararlıdır; ağır depresyon eşlik ediyorsa uygun antidepresan tedavisi düşünülür.
Bağımlılığı teşvik eden durumlar üç başlıkta toplanır: beden imgesi baskısı ve kas dismorfisi; bırakınca gelişen hipogonadizm, cinsel/duygusal çöküş ve bu nedenle “yeniden başlama” döngüsü; ve ödül sistemine etki eden hedonik mekanizmalar. Ayrıca akran normları, “spor kültüründe normalleşme”, erken yaşta başlama ve çoklu madde kullanımı riski büyütür. Takviye pazarında denetim eksikleri ve etiket dışı, yasaklı maddelerle kontaminasyon da tabloyu ağırlaştırabilir. Pratik olarak da beslenme-uyku-antrenman üçlüsünü güçlendirmek, spor hekimi ve psikologla çalışmak, güvenilir ürün dışına çıkmamak ve “gizli içerikli” takviyelerden uzak durmak en koruyucu adımdır.
Spor yanında kullanılan diğer takviye besinlere bakacak olursak bağımlılık riski bulunuyor mu?
“Diğer takviyeler” (protein tozları, kreatin, vitaminler, kafeinli pre-workout’lar vb.) klasik anlamda maddesel bir bağımlılık yapmaz; risk iki kanaldan doğar: davranışsal bağımlılık (egzersiz bağımlılığı eğilimi) ve tağşiş/kontaminasyon. Araştırmalar, takviye kullanımının “egzersiz bağımlılığı riski” yüksek kişilerde daha yaygın olduğunu; özellikle vitamin, protein ve kafein içeren ürünlerin performans amaçlı daha fazla tüketildiğini gösteriyor. Bu bulgu, takviyelerin bizzat bağımlılık yaptığı anlamına gelmez; ancak stres, beden imgesi baskısı ve performans kaygısı olan kişilerde kompulsif kullanımı besleyebilir.
Asıl görünmez tehlike, kontaminasyon. Piyasadaki bazı ürünlerde etiket dışı yasaklı maddeler saptanmıştır. İncelenen takviyelerin hatırı sayılır bir kısmında beyan edilmemiş anabolik steroidler, SARMs, stimülanlar (DMAA, higenamin) veya sibutramin gibi ilaç etkenleri bulunabilmektedir; bu durum hem sağlık riskini artırır hem de “farkında olmadan doping” olasılığını doğurur. Kas geliştirici, yağ yakıcı (termogenik) ve çok bileşenli pre-workout’lar bu açıdan daha riskli gruptadır.
Buna ek olarak, “takviye” diye pazarlanan bazı ürünler tıbbi ilaç sınıfında etkilere sahip olabilir. Örneğin son yıllarda popülerleşen bazı maddeler uygunsuz kullanıldığında yoksunluk ve bağımlılık benzeri belirtilerle ilişkilendirilmektedir; bu da “doğal olan zararsızdır” yanılgısına karşı dikkatli olunması gerektiğini gösterir.
Peki, ne yapmalı? Gerekmedikçe çoklu ürün kullanmamak, üçüncü taraf sertifikalı, içeriği doğrulanmış markaları tercih etmek, “yağ yakıcı/sınırları zorlayan enerji verici” iddiası taşıyan karışımlardan uzak durmak, performans hedeflerini uyku-beslenme-antrenman planıyla karşılamak, beden imgesi kaygısı ve kompulsif antrenman döngüsü varsa profesyonel destek almak en güvenli yaklaşım olacaktır.
“İLK ADIM EĞİTİM OLMALI”
Vücut geliştirme faaliyetleri özellikle gençler arasında yaygın. Onları ilaç bağımlılığından korumak için hangi önlemler alınabilir?
Gençleri ilaç bağımlılığından korumak tek bir önlemle değil, bir “ekosistem” yaklaşımıyla mümkün. İlk adım eğitim olmalıdır. Okullarda ve spor salonlarında, “kısa yoldan kas” vaadiyle gelen maddelerin gerçek risklerini anlatan; aynı zamanda güvenli alternatifleri (uyku, beslenme, planlı güç antrenmanı) öğreten yapılandırılmış programlar etkili oluyor. Bilgi tek başına yetmediği için, akran baskısına karşı hayır diyebilme, sosyal medyadaki kusursuz vücut imgelerini eleştirel okuma ve beden olumlu tutumları da bu programların parçası olmalı. Özellikle ergen erkeklere özgü riskler kadar kız sporcular ve sporcu olmayan gençler için uyarlanmış içerikler önemlidir.
Erişimi zorlaştırmak da koruyucudur. Performans artırıcı maddelerin ve riskli “yağ yakıcı/kas geliştirici” karışımların satışı ve pazarlanmasına yaş sınırlamaları ve denetimler getirilmesi, gençlerin “kolay ulaşım” duygusunu kırar. Ailelerin, antrenörlerin ve okul yönetimlerinin aynı dili konuştuğu kulüp/okul politikaları, “temiz spor” kültürünü güçlendirir.
Psikolojik destek de kritik öneme sahip. Kas dismorfisi, performans kaygısı ve düşük benlik saygısı gibi etmenler, maddeye yönelimi besler. Erken dönemde danışmanlık, motivasyonel görüşme ve bilişsel-davranışçı yaklaşımlar; kulüp içinde rol model/mentorluk programlarıyla birlikte uygulandığında koruyucu etki artar.
Takviye ürünlerde “gizli tehlike” unutulmamalı. Bazı ürünlerde etiket dışı steroid/SARM veya uyarıcı kontaminasyonu saptanmıştır. Gençlere, üçüncü taraf doğrulamalı güvenilir ürünler dışında “mucize” vaadi olan karışımlardan uzak durmaları öğretilmeli; en doğrusu, hedefleri beslenme-uyku-antrenman üçlüsüyle karşılamaktır.
Son sözümüz şu olsun; eğitim, erişim kontrolü, psikolojik destek, aile/okul/kulüp iş birliği aynı anda yürütüldüğünde, gençlerin bağımlılık döngüsüne girmesi büyük ölçüde önlenebilir.
MEVZUAT DEĞİŞİKLİKLERİ NELER OLMALI?
Yasal yollardan satın alınan besin takviyelerinin yüzde 50'ye yakınının beyan edilmemiş yasaklı steroidler içerdiği göz önüne alındığında, kasıtlı olmayan dopingi ve bunun yol açtığı karaciğer hasarını önlemek için, takviye endüstrisinin mevcut acil mevzuat değişiklikleri neler olmalıdır?
Bu önereceklerim belki de Yeşilay’ın savunuculuk faaliyetleri kapsamında ilgili kamu kurumları nezdinde yapacağı önemli faaliyetlerden birisi olabilir. Kasıtsız dopingi ve buna bağlı karaciğer hasarını gerçekten azaltmak için “satıştan sonra yakalarız” yaklaşımından “piyasaya çıkıştan önce kanıt” yaklaşımına geçmek şart.
İlk adım, takviyelere ilaç benzeri piyasaya çıkış öncesi yükümlülükler getirmek: Üreticinin güvenliği/etkinliği göstermesi ve her ürün serisinin akredite bir laboratuvarda aktif maddelerinin doğrulanması; ayrıca AAS, SARMs, sibutramin gibi beyan edilmemiş yasaklı bileşenlerin yokluğunu belgeleyen testlerin zorunlu tutulması. Bu, kasıtsız dopingi engellemek için en güçlü bariyerdir.
İkinci adım, zorunlu analitik izlenebilirlik: Her kutunun üzerinde partiye özgü QR kodla erişilen sertifika (CoA) ve miktarlarıyla birlikte tüm bileşenlerin açık beyanı; “tescilli karışım” perdesi arkasına saklanan içeriklerin son bulması. Böylece tüketici de denetçi de parti bazında doğrulayabilir. (Kontaminasyonun %14-%50’ye varabildiği göz önüne alınmalıdır.)
Üçüncü adım, zorunlu yan etki bildirimi ve hızlı geri çağırma: Karaciğer hasarı gibi ciddi advers olayların üretici tarafından süresinde bildirilmesi, otoritenin de acil uyarı/geri çağırma yetkisini etkin kullanması. Bildirim oranlarını artırmaya dönük yaptırımlar ve çevrim içi pazar yerlerine uzanan sorumluluk zinciri şart.
Dördüncü adım, bağımsız sertifikasyonun norm değil mecburiyet olması: NSF Certified for Sport®, Informed Sport/Choice, BSCG gibi programlardan en az birinin zorunlu hâle getirilmesi; ligler ve federasyonlar için “sertifikasız ürün=sahaya giremez” kuralı.
Beşinci adım, yüksek riskli kategorilere hedefli düzenleme: “Kas geliştirici/termogenik/pre-workout” ürünlerde yaş sınırlaması, koyu uyarı etiketleri (hepatotoksisite/doping riski) ve perakendeciye ön onay yükümlülüğü.