zı diye vermek istemediler. Polisle kafa kafaya
verdik bu işte popüler olmaya başladık, şam-
piyonluklar derken salonlarını bize açtılar.
Sonra gece yarıları böyle bir çelişkide büyü-
yen Alman olsun, Türk çocuk olsun salonda
toplamaya başladık. Türk de daha çok kendi-
ni gösteriyordu bu durum. Dini, dili farklı bir
ortamda büyüyünce, babasından da belli bir
eğitim almayınca bu üç aşı olan sevgi, ilgi, bil-
gi çocukta yoksa ailenin içinde annesine seni
seviyorum demiyorsa, babasına seni seviyo-
rum demiyorsa ve böyle bir soğuk hava esi-
yorsa ailede; çocuk o sevgiyi diğer aile fertle-
rinde aramaya başlar. O aile fertleri de biz olu-
yorduk, sokaktaki çocuklar oluyordu. Onlar-
da da muhabbet dolu, harmoni dolu bir or-
tam taklidi olmadığı için neyi taklit edecekler;
sokaktaki hayatı. Yani Amerikan filmlerinde
gördükleri gettoyumsu tipleri. Doğal olarak
da yarışmalar aralarında şuydu: ben yedi sa-
niye de arabanın radyosunu çalarım, ben bir
dakikada sana esrar sararım gibi. Bunlar çok
kreatif şeyler değil. Enerjileri çok yüksekti bu
çocukların. Var sayılmak için ellerinden gele-
ni yapıyorlardı; yeter ki suni de olsa bir sevgi
almak için. Bu çocuklar babaları eve geldiğin-
de dışarı kaçıyorlardı akşamları. Sabah baba
işe gidene kadar da çocuk eve uğramıyordu.
O vakitler ben de bunları spor salonlarına alı-
yordum, düşüncem onları salonda hapsede-
yim, basketle, futbolla bir deşarj olsunlar, ter-
lesinler diye. Yeter ki dışarının tehlikesinden
uzak olsunlar. Başta polislerle beraber maç
yapmak hata oldu, tartışmalar çıkabiliyordu.
Daha sonrasında polisleri çıkardık. Biz buraya
sosyal danışmanlar getirelim dedik. Sonra bu
projede iyi bir sistem oturttuk. O sırada Hu-
kuk okudum ve bunu daha iyi nasıl yaparız
diye çalışmalara başladım. Sonra burayı bırak-
tım. Sinema-Televizyon okumaya karar ver-
dim; daha etkin bir silah diye. Amerika’da bu-
nun eğitimini aldım. İlk filmimizi de yapıktan
sonra tümAlmanya’da benim gece spor sa-
lonları hapislerim örnek bir proje olarak alın-
dı. Ve şimdi her şehirde var. Bu çok mutlu etti
beni. Osman Sınav’ın Pars Narkoterör filmi-
nin Berlin’deki galasında birçok kişi gelip te-
şekkür etti bana. Aradan yıllar geçmişti tabi.
Ben bulunduğum her yerde camilerde, kültür
evlerinde, vakıflarda, derneklerde daha çok si-
garaya, uyuşturucuya karşı bu şekilde konuş-
malar yapıyordum gençlerle.
54